Sayfalar

Nesine Nesine Büyük İkramiyesine!

Benim için yılbaşını yılbaşı yapan ve heyecanlanmamı sağlayan en büyük etken Milli Piyango büyük çekilişidir. Arkadaşlarla ya da ailece televizyonun başına dikilir, düşecek şanslı topların bizim numaralarımızı temsil etmesini umarız. Bu hiç değişmez! Kara talihimiz de!


Bu kara talihi değiştirmek için kapsamlı bir araştırma yaptım. Her zaman gittiğim uğurlu sandığım bayimin aslında o kadar da uğurlu olmadığını anlamam kısa sürdü. Çünkü son 10 çekilişte büyük ikramiye tam 2 kez Nesine.com’da satılan Milli Piyango biletlerine vurmuş! Hemen bayinin soğuk ve uzun bilet kuyruğundan sıyrıldım ve Nesine.com’a girdim. Ne mi gördüm? Şimdi şu sıralayacaklarıma bir göz atın:

- Doğum günü tarihimle ya da tuttuğum takımın kuruluş tarihinin bulunduğu bir bilet ayarlayabiliyorum,

- Biletim kayboldu, yırtıldı, çalındı, kirli kotumun cebinde makineye atıldı derdi yok,

Asıl bombayı sona bıraktım! Eğer Nesine.com’dan 5‘er adet biletten oluşan Amorti garanti paketi alırsanız, hiçbir ikramiye kazanamasanız bile Amorti Garanti!

Şansı zorlamak diye ben buna derim, siz de buradan hemen bilet alın. Şimdiden büyük ikramiyeyle kime ne alacağınıza karar verin. Beni de unutmayın ;)


Bir bumads advertorial içeriğidir.

Yeniçarşım.com ile Evden Çıkmadan Çarşıya Çıkıyoruz!

Ekim ayından bu yana yayında olan Yeniçarşım.com, alışkın olduğumuz e-ticaret sitelerinden oldukça farklı. Site şimdiden sloganı olan “Evden çıkmadan çarşıya çık” mottosunu fazlasıyla yerine getiriyor. Çünkü şimdiden Yeniçarşım.com’da yüzlerce mağaza var ve siz dilediğiniz ürünü bu mağazalar arasından seçerek kolaylıkla satın alabiliyorsunuz. Üstelik, internetten alışveriş yaparken en çok çekindiğimiz “güvenlik” engelini Hürriyet Güvenli Alışveriş Sistemi ile çözmüşler. Sistemi açıklayan video:




Yeniçarşım.com’un diğer alışveriş sitelerinden önemli farkları var. Platformun en belirgin karakteristiği olan alıcı ile satıcıyı bir araya getirme stratejisi, satıcıların (mağazaların) ticari kuruluş olması gibi akıllıca bir taktikle desteklenerek, son derece başarılı bir sistem getirilmiş durumda. Yeniçarşım.com’da satış yapan her mağaza, ticari unvana sahip, fatura kesen ve dolayısıyla garantili ürün satan mağazalar. Bu sayede aynı ürünü birden fazla mağaza arasından güvenle seçerek satın alabiliyorsunuz. Herhangi bir problemde “Hürriyet Güvenli Alışveriş Sistemi” ve Yeniçarşım’ın başarılı müşteri hizmetleri departmanı hizmetinizde.

http://www.yenicarsim.com/'da 24 farklı kategoride onbinlerce ürün bulunuyor. Giyimden aksesuara, elektronikten beyaz eşyaya kadar aradığınız her şey Yeniçarşım.com’da.

Ayrıca, www.facebook.com/yenicarsim ve www.twitter.com/yenicarsim adreslerinden ise Yeniçarşım’ı takip edebilir, kampanya ve fırsatlardan haberdar olabilirsiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Kısa Bir Ara...


Futbolun seyredilecek bir eğlence olmaktan çıkması ve kişisel bazı nedenlerden dolayı, bir süre ara veriyoruz. Bir yerlerde izleyen, takip eden birileri varsa eğer Mart ayında tekrar buluşmak üzere diyerek blogu bir süreliğine kapatıyoruz.

Suçluların cezalarını bulduğu bir ortamda tekrar karalamaya başlarız umarım.

Van için Herkes Tek Yürek!

Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:

1. KIZILAY
2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.

2. AKUT
Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.

Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;
T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63
Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70
Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30

3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.

4. KARGO FİRMALARI
Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.

5. HÜRRİYET EVLERİ
Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.

Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947 
T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189
Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03

Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.


Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

adidas adipower Predator Intersport Özel Koleksiyonu Şimdi ve Sadece Intersport Mağazalarında!



adidas, tutkunun olduğu her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor. Son olarak, yeşil sahaların tozunu attıran Xavi’nin başrolde olduğu viral videosu ile dikkat çekiyor.

Xavi videosuna bu linkten ulaşabilirsiniz.

Tüm dünyada yalnızca Intersport’a özel tasarlanan ve sadece Intersport mağazalarında satışa sunulan adidas adipower Predator® koleksiyonunu Xavi test edip onaylıyor. İşte bu yüzden slogan: “Yeni adipower Predator®’ün gücüyle topa hâkim ol. Tıpkı Xavi gibi”.

adidas adipower Predator® Intersport özel koleksiyonu, A Milli Futbol Takımı oyuncusu ve Galatasaraylı futbolcu Selçuk İnan’ın da tercihi.

Üstelik 30 Ekim 2011’e kadar sadece Intersport mağazalarında bulunabilen adidas adipower Predator® Intersport özel koleksiyonundan alışveriş yapanlara bir adet de futbol topu hediye ediliyor.

Daha fazla bilgi için http://www.intersport.com.tr/


Bir bumads advertorial içeriğidir.

adidas'tan Dünyanın En Değerli Oyuncusuna Özel: adiZERO Rose 2.0



2011 sezonun en değerli oyuncusu (MVP) ödülünün sahibi ünvanını taşıyan Chicago Bulls'un oyun kurucusu Derrick Rose’a özel ürettiği serisi adiZERO Rose’un yeni versiyonu adiZERO Rose 2.0, yenilikçi tasarımı ve eşsiz teknik özellikleri ile Ekim 2011’de basketbolseverlerle buluşuyor.D. Rose’un yeni reklam filmine bu linkten ulaşabilirsiniz.

adidas’ın Derrick Rose’a özel ürettiği adiZERO Rose serisinin üçüncü nesli, bu sezon geliyor. Efsane adiZERO, Rose 2.0 ile adidas’ın en hafif basketbol ayakkabılarından biri olma özelliğine, birbirinden yenilikçi başka özellikler ekliyor ve sınıfında liderliği sürdürüyor. 2011 Ekim ayı itibariyle dünya çapında lanse edilecek olan adiZERO Rose 2.0 basketbol ayakkabısı, adidas’ın basketbol sporuna, sporcusuna ve dünya çapındaki tüm basketbolseverlere armağanı.

Derrick Rose’un 2011/2012 sezonunda sahalarda rüzgar gibi esmesini sağlayacak ve kendisi için özel olarak üretilen üçüncü ayakkabı olma özelliğini taşıyan adiZERO Rose 2.0, 288 TL’lik satış fiyatıyla Ekim ayı itibariyle tüm adidas mağazaları ve adidas yetkili satıcılarında basketbol tutkunlarının beğenisine sunuluyor.

Daha fazla bilgi içi adidas Basketball Facebook sayfasını ziyaret edebilirsiniz http://www.facebook.com/adidasBasketball


Bir bumads advertorial içeriğidir.

Galatasaray 2 - 0 Eskişehirspor



Bu seneki yazıların default görseli.


Nerden başlasam nasıl anlatsam, çok karmaşık bir 2 günün sonunda pek de keyifli olmayarak izleyebildim maçı. Bir hafta öncesine saralım zamanı; Antalya'dan çok sevdiğim dayım gelecekti. "Yeğen" dedi (dayı mode on :)) "Arena'da maç varsa izleyelim." Olmaz mı, tam da geldiğinin ertesi günü Eskişehir maçı var. Tamam dedim Dayı, sen merak etme, gideriz. Benim zaten kombinem var, bir tane bilet almak kafi. Perşembe biletler GS Bonuslulara öncelikli satışa çıktı, e bende de var GS Bonus, alırım dedim rahat rahat. ama ne mümkün. Biletix denen rezillikten bilet almak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Taraftar numarasının girildiği ekranı aşamadım bir türlü. Ne yaptıysam olmadı, telefon zaten düşmüyor. Neyse ki öğlen Capitol civarında bir işim vardı, gitmişken uğradım Capitol Biletix'e bileti aldım. Operasyon tamamdı, Pazartesi Dayımı Arena'da ağırlayacak olmanın mutluluğu ile işe döndüm.

Hafta sonu geldi, pazar sabahı Aslan Parçam Can'ın ateşli haliyle uyandık. Bütün gün yandı yavrucak, 39'lara çıktı ateşi. Mecburen akşam acile götürdük. Boğazında ve biraz da sağ kulağında enfeksiyon var dedi doktor. Antibiyotik ve ateş düşürücü şuruplarla eve döndük. O gün Dayım da İstanbul'a inmişti. Ertesi gün maç günü. İşe hazırlıklı geldim, akşam maça gidecek gibi ama aklım evde. Can nasıl oldu merak etmekten maçı filan düşündüğüm yok. Gelen haberler hiç iyi değil. Ateşi düşmüyor, akşam maça gitmesek mi ki? Dayıma nasıl söylesem durumu? Aradım, dedim Dayı böyle böyle, akşam maçı evde seyretsek mi? Çok daha iyi olur yeğen demesiyle derin bir oh çektim. Derken evden başka bir bomba haber geldi; Can düştü başını kalorifere vurdu. Apar topar koştum eve maça zaten gidemeyecekmişiz. Yemişim maçı Can'ımdan değerli mi? Gittik yine acile, doktor baktı neyse ki önemli bir şey yoktu. 24 saat takip edin, kusma-bulantı vs olursa getirin dedi. Döndük eve. Dayım da eve gelmiş, hoş geldin beş gittin derken yavaş yavaş maç havasına girelim dedim. Açtım TV'yi, o da ne?? yayın yok... Kullandığım sistemin üyeliği bitmiş. Hay bin kunduz! Evdekiler maça gidin diyor ama bilet iş yerinde, saat olmuş 19:00, mümkün değil yetişemeyiz. Digiturkwebtv'den maçı satın alayım dedim. Digiturk üyeliğim ile oluşturduğum bir üyeliğim vardı, onunla alayım maçı dedim ama aksilik orada da buldu beni. Saçma sapan hatalar verip işlem yapmama izin vermedi. Dedim bu işte bir iş var, bu maçı seyretmememiz gerekiyor sanırım. Ama Dayıya da ayıp olacak... yeni bir üyelik oluşturum maçı satın aldım. Bu arada saatler de 19:50 olmuştu. Ucu ucuna yetiştik maça. Bilgisayarı da TV'ye bağladık mı tamam derken bir de baktım ki görüntü rezalet. Mozaikleniyor, hemen SD görünüme geçtim, nispeten daha iyi ama tam ekran seçeneği yok, Saçma sapan bir görüntü ile maçı izledik. Bu kadar hikayeden sonra maça gelirsek:

Hazırlık maçlarından sonra izlediğim en iyi Galatasaray'dı. Savunmada Servet'in yokluğu her haliyle belli oluyordu. Savruk Servet yerine Gladyatör Ujfalusi geçince savunma toparlanmış göründü. Sabri ait olduğu mevkide daha iyi görünürken, Hakan Balta da gün geçtikçe iyiye doğru yol alıyor görüntüsü içindeydi. Bunda Riera'nın etkisi olduğunu söylemek mümkün. Ön alanda yaptığı baskı ile arkaya fazla iş düşmemesine ve bu sayede Hakan'dan beklenen bindirmelerin gelmesine yardımcı oluyor Riera. Netekim ikinci gol, Hakan'ın sağ ayağından çıkan şutun direkten dönmesi ile oldu. Gökhan Zan da yanında çakma ayıboğan yerine harbi ayıboğan olunca çok sırıtmadı. Golünü attı ama kritik bir iki hatası var ki Ujfa olmasa yine sıkıntıya girebilirdik. Ujfa demişken; sezon başında Forlan-Reyes-Ujfalusi üçlüsü için İspanya'ya gidip sadece Ujfa ile dönen yönetime 3'ün 1'i diye yüklenenlere nazire yaparcasına faydalı olmaya devam ediyor. Sağ bekte gösterdiği performanstan sonra bu maçta da ligin güreşçilerinden Mehmet Yıldız'a göz açtırmadan hiçbir pozisyonda ezilmeden işini yaptı. Aykut'un rahat bir maç çıkarmasını sağladı. Yanına iyi bir stoper daha koyabilirsek kaleciye ihtiyacımız kalmaz neredeyse.

Orta sahada yeri garanti olan Selçuk ve Melo'nun yanında denenen Sabri ve Eboue'den sonra sıra Baytar'daydı. Henüz fizik olarak hazır olmasa da hem Sabri'den hem de Eboue'den daha uygun olduğunu gösterdi bu bölgeye. Maçı tamamlayamamasında fiziksel olarak yeterli seviyede olmamasının etkisi büyük. Hazır olduğunda o bölgenin banko adamı olabilir. Pitbull'a söylenecek laf bulmak çok zor. Kiralık bir oyuncunun takımı bu kadar benimsemesi, bu kadar sahiplenmesi görülmüş müdür ben bilmiyorum. Adamım benim bu sene forma almayacaktım ama bu adam bana forma aldıracak gibi ve ilk defa hayatımda formaya futbolcu ismi yazdıracağım.

Kazım ilk 3 maçtan daha derli toplu bir görüntüdeydi. Özellikle savunmadaki müdahaleleri çok yerindeydi ama hücumda biraz daha toparlaması şart. Riera'nın da henüz uyum sürecini atlatamamış olması nedeniyle, ilerideki tek forvet oynayan adam hep yalnız kalıyor. Kanatlarımız işlemediği için uçamıyoruz. Bu da zamanla aşılacaktır.

Maçın orta bölümünde oynanan oyun 96-2000'lerden esintiler sunuyordu. Toplu rakibin başında biten 3 kişi ve sahanın her bölümünde yapılan pres ile kazanılan toplar iyi kullanılmaya başlayınca daha rahat maçlar seyredebileceğiz. Temponun bütün maça yayılabilmesi için biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Yorulduğu için oyundan çıkmak isteyen oyuncuları ısrarla oyunda tutan Terim belli ki onları zorlayarak kondisyonlarını artırmak istiyor. Skor üstünlüğü de olunca bunu yapmak rahat tabi, bir şey demek düşmez bize.

Şimdi deplasmanda kazanma zamanı. İlk iki deplsamanda alınan kötü sonuçlardan sonra Ankaragücü'nü yenip içeride Bursa maçı ile zirveye doğru yol almaya başlamak lazım. Captano'nun da dediği gibi; şikecileri kurtarmak için uydurulan play-off zırvası bizim işimize yarayacak bu gidişle. Yeniden yapılanma senemizde bu piyangoyu iyi değelendirmek lazım.

Galatasaray 3 - 1 Samsunspor

İlk iki haftanın yıldızı.
Bu gidişle yazılarımı hep Melo Süsleyecek.

Aslan Arena'da coşarcıların aksine bu maçı kayıpsız atlatalım bana yeter diyordum maç öncesi. 1,5 olsun bizim olsun yeterdi. Belediye maçında macera arayan Fatih Terim Samsun maçına biraz daha mantıklı bir kadroyla çıktı. Servet'in sakatlığından da kaynaklanan bu değişiklik maçın başında iyi görüntü verdi. Ujfa stopere, Sabri de ait olduğu yere sağ beke geçince savunma biraz daha derli toplu göründü. Sol açıkta hakiki bir sol açık Riera olunca Hakan Balta bile dün gözüme güzel göründü. Dünkü kadronun tek defosu Eboue idi. Bu adamın jokerliğini ben çözemedim. Sol açıkta berbattı, dün sağ iç oynadı yine kötüydü. Sabri'nin zenci versiyonu gibi, sağ bekten çıkmamalı. Tek defo dedim çünkü oynadığı yerin adamı değil. Onun dışında Baros ve Kazım'ın formsuzlukları can sıkıcı.

Maç tempolu başladı ama hem Eboue'nin oynadığı bölgedeki verimsizliği hem de Riera'nın daha takıma alışamamış görüntüsü sonuca gidecek hamlelerin yapılmasına engel oluyordu. Baros'un da formsuzluğu cabası. İlk iki maç sonrası gördük ki Melo ve Selçuk'un orta sahadaki tamamlayıcı ismi ne Sabri ne Eboue. Hatta kadroda öyle bir isim yok gibi görünüyor. Yekta kendini toparlarsa belki...

Melo'nun deli cesareti ile vurduğu topa kadar üretilen tek pozisyon var onu da Kral çok kötü bir vuruşla heba etti. Gol gerçekten inanılmaz bir gol, Belediye maçında kaleye şut atmayan takımın bu maçta attığı 3 golden ikisinin ceza sahası dışından gelmesi sevindirici.

Skor üstünlüğü kurulduktan sonra 30 ile 45 dakikalar arası tek kale bir maç vardı ama sadece kuru gürültü. Maç Samsun yarı sahasında oynandı ama pozisyonsuz. Takımın üretkenliği çok düşük. Goller dışında akılda kalan 1-2 posizyon dışında tehlike yok rakip kalede. Devre arasına kadar da bu sıkıntı çözülecek gibi görünmüyor. Skor üstünlüğünü ele geçirmesine rağmen, takımın geçen seneden gelen kendine güvensizliği devam ediyor. Beraberlik golünden sonraki panik havasının sebebi bu. Sercan ve Elmander Allahtan bu ezik psikolojiyi bilmiyorlar da kilidi açmayı başardılar. Yoksa 0/2 ile lige başlamak işten bile değildi.

Sercan ve Elmander demişken; Baros'un bir süre dinlendirilmesi hem onun hem de takım için iyi olacak gibi. Şu haliyle takıma faydadan çok zarar veriyor.

2 - 1 üstünlük sağlandıktan sonra bile kendine gelememişti takım ki, Elmander'in biraz da sahtekarlık dolu oyununa Kuddusi gelince penaltı ve kırmızı kart maçı lehimize bitirdi. Elmander'in yüzüne darbe gelmemesine rağmen, yüzünü tutarak kendini yere atması attığı golü gölgeledi ne yazık ki. Penaltı ve kırmızı kart ise ağır bir karardı bana göre.

Penaltı atılırken, Selçuk daha topa gelmeden Melo Selçuk'un yanındaydı. Kurallar değişmediyse penaltının tekrarlanması lazımdı.

Netice olarak skor anlamında güzel, oyun anlamında ise vasat bir maçtı. Arena'da takımın coştuğu yanılgısına düşmemek lazım. Skor aldatıcı, Samsun 1 - 1'den sonra haddini bilerek oynasaydı Belediye gibi bizi üzebilirdi. Hafta içi maçlarının da başladığı şu sıkışık dönemi en az hasarla atlatmak hayrımıza olacak.

Dünyanın İlk "Playstation Sertifikalı Tableti" Facebook'ta Seni Bekliyor!


İlk tabletini piyasa sürmeye hazırlanan Sony; geniş uygulama yelpazesine ve PlayStation® sertifikasına sahip olan ilk ürünüyle çok konuşulacağa benziyor. Tableti Türkiye’de 1 Ekim’de satışa sunacak olan Sony, “İlk Sony Tablet Kimin?” yarışmasıyla çıkış tarihinden önce kullanıcılara bu muhteşem tabletin sahibi olma şansı veriyor!

http://www.facebook.com/SonyTR adresindeki Sony Türkiye Facebook hayran sayfasında gerçekleşen yarışmada, en çok soruyu en kısa sürede bilenler kazanıyor. 3 hafta sürecek yarışmada “her hafta 1 Sony Tablet” hediye ediliyor; bilgili ve hızlı 3 yarışmacı bu teknoloji harikası cihaza Türkiye’de herkesten önce sahip olma şansı yakalıyor.

Üstün bir eğlence deneyimi için hızlı ve mükemmel performans sunan bu tabletin ödül olarak verildiği yarışma, Sony Türkiye Facebook hayran sayfasında yoğun ilgi görüyor. “İlk Sony Tablet benim olacak” diyenler için heyecan hiç bitmiyor, her hafta tüm katılımlar sıfırlanarak yarışma yeniden başlıyor. Haydi, kazanmak için linke tıklayın.


Bir bumads advertorial içeriğidir.


İstanbul Büyükşehir Belediyespor 2 - 0 Galatasaray



Maçta beni en çok heyecanlandıran pozisyon buydu.
Melo dozer gibi geliyordu ki indirdiler.
Açık ara en iyi transfer.

Maçı seyretmeyecektim, futbolu bitirmiştim kafamda ama Galatasaray lan bu nasıl seyretmezsin? İçimde futbol sevgisi ölmüş ama kalbimde Sarı-Kırmızı aşkı ile oturdum televizyonun başına.

Hazırlık döneminde kalburüstü takımlarla yapılan maçlarda takım iyi görünmüştü ama o zaman da bariz görünen sıkıntılar vardı takımda. Bu maçta da aynı sıkıntılar canımızı yaktı daha ilk haftadan. İnsan ister istemez merak ediyor İnter'e kök söktüren, Liverpool'u dağıtan, Real Madrid'i elinden kaçıran bu takım değil miydi. Ne değişti de annemizin liginin orta sıra takımlarından biri olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşısında bu kadar etkisiz bir görüntü çizdik? Benim aklıma iki senaryo geliyor; birincisi takım rakip seçiyor, ikincisi ise dünya devlerine kafa tutan oyuncular Belediye'yi fazla küçümsediler. Her ikisi de kabul edilebilir mazeretler değil. Her rakip önemlidir ve hepsine aynı ciddiyet ile çıkmak lazım. Belediye'nin başarısını da yabana atmamak lazım. Hadlerini bilerek oynadılar ve zayıf karnımız olan sol tarafımızdan gelerek fişimizi çektiler.

Hazırlık döneminden beri bas bas bağıran bir konu var; bu takımın savunma hattı kırmızı alarm veriyor. Sol bek başta olmak üzere savunmanın hali içler acısı. Hakan Balta'dan şikayet ederken başımıza bir de Çağlar Birinci çıktı. Balta'nın ahı gibi adam, Balta'yı aratıyor, ne kadar kötü hesap edin. Stoperlerin al birini vur ötekine. Millî takımın savunma hattı diye savunanlar var, Galatasaray değil de bir Anadolu takımında oynuyor olsalar hangi birisi Millî formayı hayatında görür biri bana söylesin. Sabri orta sahada Selçuk'u frenliyor dedik, dün de hem kendi oynayamadı hem Selçuk'un oynamasına izin vermedi. Sabri sağ bek oynamayacaksa olması gereken yer yedek kulübesi. Sahanın başka herhangi bir yerinde işi olamaz.

Fatih terim ısrarla golcü istedi, Baros varken gerek yok diye eleştirildi. Dün ne kadar haklı olduğunu gördük. Dünkü Baros'u uzun zamandır antrenmanda görüyor Terim, yetmeyeceğini anlamış ki takviye istedi ama olmadı. Ocak'a kadar idare ederiz demiş, Ocak'ta Baros'a Rusya yolları görünür gibi.

Yapılan onca transfere rağmen takımın hâlâ bi' dünya eksiği var. En büyük eksik de özgüven. Henüz takım yitirilen özgüveni tekrar kazanmış değil. Skor üstünlüğü kaybedilince, takımın süngüsü de düştü. Kendileri de inanmadılar maçı çevirebilceklerine, doğal olarak da çeviremediler. Bu zamanla kazanılacak ama biz o arada çok sinir krizi geçirecek gibiyiz.

Takım genel olarak ışık vermedi bana, bu sefer geçen senelerin aksine karamsar başlıyorum lige. Ümitli başladık da ne oldu sanki? Bir de bunu deneyelim bakalım, belki sonunda seviniriz.

Bu takım seyredeni yenilgiye alıştırdı, artık yenilince bir şey hissetmez olduk. Olağan karşılıyoruz. Eskiden 1 hafta kendimize gelemezdik, şimdi sabah olunca hayat aynen devam ediyor. Önce kendilerini sonra da taraftarı tekrar havaya sokmaları lazım yoksa futbol işkenceden başka bir şey olmayacak Galatasaraylı için.

Ne Diyon Lan Sen Sibop



- Dünyanın en büyük liglerinden biri NBA, orada da play-off var.
Bu adamı ciddiye alıp bir şey demek istemiyorum ama birisi kendisine futbol ile basketbolun farkını, bi zahmet, anlatır mı?

Real Madrid 2 - 1 Galatasaray



Dünün yoğun gündeminden sonra çok fazla konsantre olamadan izledim maçı. Bir yandan twitter'da, facebook'ta neler dönüyor diye bakarken bir yandan da maçı El Cezire Sport kanalından Arapça takip etmeye çalıştım.

Maça gelene kadar neler olduğuna bakalım, maça öyle geçelim:

  • TFF, UEFA'nın topa girmesiyle Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden men etti. Sebebi de UEFA'nın Şampiyonlar Ligi markasına verdiği değermiş. Şike soruşturmasının başından beri ligin marka değeri zırvalarını ağzından düşürmeyen biri için ironik bir açıklama.
  • Fenerbahçe Spor Kulübü, bu gelişme üzerine Mehmet Ali Aydınlar'a küserek Acıbadem Hasteneleri ile olan sponsorluk anlaşmasını fesh etti. Al misketlerini, ver bebeklerimi dedi.
  • Mehmet Ali Aydınlar fesih haberini canlı yayında Fatih Altaylı'dan öğrendi. Canlı yayına bağlanan Nihat Özdemir'den sağlam fırça yedi. Adama acıdım gerçekten. Bi' Federasyon Başkanı oldu hayatı kaydı resmen.
  • Bütün bu olaylar üzerine Aykut Kocaman istifa etti. (Bu henüz kesinleşen bir bilgi değil) Alın teri, bilek hakkı, hak hukuk, gak guk derken o da anladı pisliğin boyutunu.
  • En güzel haber ise, Galatasaray Podolski ile görüşmelere başlandığını KAP'a bildirdi.

Geçelim maça; savunma dörtlüsünü bozmamıştı Fatih Hoca. Liverpool maçında iyi oynayan, Olympiakos maçında ise yenen komik golü hazırlayan dörtlü yine savunmadaydı. Sol açıkta oynayacak adam olmadığından o bölgede Kazım'ın denenmesi dolayısıyla Eboue sağ açıktaydı. Orta saha dizilişi yine Melo-Selçuk-Sabri şeklindeydi. İlk 20-25 dakika çok güzel top oynadık, takım potansiyelinden kesitler verdi. Golü de bu ara bulduk. Kazım ile Eboue'nin yer değiştirdiği bir ataktı. Kazım sağdan kesti, Selçuk ilkinde ıskaladı, Eboue'nin Ramos'u pazara gönderip verdiği pasa hayır diyemedi.

Makine tıkır tıkır işliyordu, ta ki Servet'in sakatlanmasına kadar. Sevmiyorum bu adamı ama dünkü maçta o çıktıktan sonra düzenin bozulduğunu da itiraf etmeliyim. Sonrasında yapılan komik bir faul ve yapılan ortayı seyreden bir Galatasaray defansı ile gelen beraberlik. İkinci yarı zaten deneme tahtasıydı bizim için.

Kısa kısa futbolculara bakarsak:

Fernando Muslera: Uzun zaman sonra kalede kaleci gördük. Yan top zaafı dışında kalede güven veren bir isim. Bir çok pozisyonda ara pasları iyi sezip, kalesini zamanında terk etti ve tehlike oluşmasını önledi. Ama önündeki ağır savunma ile işi gerçekten zor.

Hakan Balta: Servet sakatlanana kadar sol bekte takıldı, sonra stopere geçti. İlk golde hep beraber Sergio Ramos'un nasıl kafa vurduğunu seyrettiler, ikinci golde de Xabi Alonso'nun mükemmel ara pasına bakakaldılar. Git artık Hakan, git kendini de kurtar bizi de...

Servet Çetin: Sakatlanıp çıkana kadar iyiydi ama sevmiyorum, ön yargılıyım, istemiyorum. Çok acil yerine kaliteli takviye lazım.

Gökhan Zan: Dünün iyilerindendi ama o da arkadaşları gibi ağır olduğu için yenen gollerde topyekün savunma hatasında büyük payı var.

Tomas Ujfalusi: Liverpool maçındaki oyunundan uzaktı. Di Maria karşısında çok ağır kaldı, ilk golden önce topu gevelediği için gereksiz bir faul yapmak zorunda kaldı ve hiç pozisyon yokken gol yedik. Stoperde izlemek lazım bir de.

Felipe Melo: Tüm yeni transferler nokta atışı ama bu adam tam 12'den vurulmuş bir transfer. Oyun görüşü, tecrübesi ve hırsı ile orta sahada fark yarattı resmen. Bi' de hakemle oynayıp kart görmese tam olacak. Brezilyalı Mustafa Sarp mı diyorlardı? Hâlâ diyorlar mı ki?

Selçuk İnan: Santiago Barnabeu'da gol atma şerefine nail oldu. Yanına daha yaratıcı bir adam lazım. Sabri ile o da kayboluyor.

Sabri Sarıoğlu: Kaptanlık bandından bir an önce kurtulması lazım. Virüs vücudu sarmaya başlamış, tanınmayacak halde. Bu performansla takımda yeri yok.

Kazım Kazım: Sol kanatta kayboldu gitti, yeri değil. Podolski'nin gelişi ile ait olduğu yere, sağ kanada döner. Onun maçı değildi.

Emmanuel Eboue: İlk maçı olmasına rağmen çok iyiydi. Kanatta hareketli ve topla adam geçebilen bir isim. Golün asistini ters kanattayken yaptı. Ujfa-Sabri-Eboue arasında bir rotasyon yapılabilirse daha iyi olacak gibi.

Milan Baros: Net kötüydü. Hiçbir şey yapamadı, toparlar umarım yoksa gidici gibi.

Yedeklere girmiyorum, kayda değer bir isim yok çünkü. Sadece Engin Baytar oyuna girdiğinde bi' baktım neler yapacak diye. Antrenman ve maç eksiği olduğu açık. Form tutsun sonra bakarız. Elmander o son topu yazsa güzel olacaktı ama kısmet değilmiş.

Bugün Süper Kupa'nın yıldönümü. 11 yıl önce bugün Real Madrid'i 2-1 yenerek kupaya ulaşmıştık. Türkiye saatiyle bugün biten maçta da aynı skorla yenildik. Durum 2-2 oldu, kendilerince intikamlarını aldılar. Seneye Şampiyonlar Ligi'nde görüşürüz beyler...

Son bir not: Casillas, Puyol ve Xavi'ye iftar yemeği verdiği için bu maçta oynamamış diyolla...

Ayar Nedir? Nasıl Verilir?



Mehmet Ali Aydınlar yönetimindeki Türkiye Futbol Federasyonu Tiyatrosunun oynadığı son tek perdelik oyun sonrası Galatasaray da kulüp olarak sessizliğini bozdu ve aşağıdaki açıklamayı yaptı. Bu açıklamadan sonra Sayın Mehmet Ali Aydınları'ın Ünal Aysal'ı jet hızıyla disiplin kuruluna sevketmesini bekliyorum. İçimizin yağlarını eriten açıklama şöyle:

Galatasaray Spor Kulübü'nden Kamuoyuna Açıklama

TFF’nin son kararından sonra Türk futbolunun geleceği açısından ciddi endişe duyduğumuzu belirttik. Bu endişenin nedenlerini açıklıkla dile getirmenin zamanı bugündür.

Futbol, dünyada bir çok ülkenin en önemli imaj unsurlarından biri haline gelmiştir. Globalleşen dünyada, oyunun tek bir kuralı vardır: Rekabet. Bu rekabet tabii ki uluslararası kurallar çerçevesinde yapılır. Aksi halde futbolun marka gücü, değeri ve evrenselliğinden  söz edilemez. Herkes, kendi kurallarını uygulayacak olursa, başarının evrensel ölçüsü kalmaz. 

Dünya çapında sıfır hata toleranslı bu rekabetin ardındaki neden, sadece imaj meselesi değildir. Bu rekabetin ekonomisi de son derece ciddi boyutlara ulaşmıştır. 2010-2011 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde dağıtılan gelir tutarı 754 milyon Euro’ya ulaşmıştır. Ülkemiz, bu gelirin sadece 20 milyon Euro'sunu elde edebildi. Diğer uluslararası rekabet alanlarını ve dolaylı gelirleri hesaba kattığımızda Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ve futbol aşkının son derece yaygın olduğu ülkemizin bu ekonomiden aldığı pay %2’nin altındadır. Önemli bır futbol ülkesi olan İngiltere'nin aldığı pay 200 milyon Euro'dur.
 
UEFA Kupası ve Süper Kupa almış kulübe, Dünya üçüncüsü ve Avrupa dördüncüsü olmuş bir Milli Takıma sahip ve nüfusunun yarısından fazlası 24 yaşın altında olan Türkiye’ye, yakın bir zamana kadar futbolun geleceğe damgasını vuracak yeni yıldızı olarak bakılmaktaydı. Son dönemde yaşadıklarımızdan sonra bu noktadan ne kadar uzaklaştığımız ortadadır.
 
Üstelik oluşan kararsızlık ortamının, daha geçtiğimiz günlerde Olimpiyatlara yeniden ve büyük bir şevkle aday olan, gün geçtikçe uluslararası organizasyon kabiliyeti ve kredibilitesi artan ülkemizin, tüm spor dünyasındaki imajı açısından da büyük bir olumsuzluk yarattığı ortadadır.

Türk futbolunun bugün verdiği sınav, yıllar sonra nice uğraş sonucu elde edilen özerklik konumuna rağmen kendini yönetme becerisine ve erkine sahip olup olmadığı sınavıdır.

Gelişmelerin ilk gününden beri son derece açıklıkla belirttik: Hiç kimsenin üzüntüsü, acısı, bizim sevincimiz olamaz. Hepimiz aynı gemideyiz ve geminin adı Türk Futbolu’dur. Gerçek şudur ki, gemimiz ağır bir yara almış, futbolumuz mahkemelere düşmüş, kişisel ve toplumsal dramlar ortaya çıkmıştır. Ancak alınan bu yara, her gün biraz daha büyürken, hiçbir şey yokmuş gibi davranmak daha büyük maliyetlere yol açacaktır. Gün dövünme, tartışma, kavga günü değildir. Hep beraber oturup ortak bir akıl ve strateji oluşturma günüdür.
 
Bu strateji  “zaman kazanma”ya dayandırılamaz. Kendimizi yönetme becerisi ve erkine sahip olduğumuzu kanıtlamamız için atılması gerekli adımlar bellidir. Geciktikçe bedel daha da ağırlaşacaktır. En kötüsü bu adımları biz zamanında atmaz isek, başkalarının bizim adımıza atması kaçınılmazdır. Kurallar çerçevesinde hatalarımızla yüzleşip gereğini biz yapmazsak dünyada bunu üst kuruluşlar yapar. Kendi kangrenli parmağımızı kendimiz kesmezsek, birileri gelir kolumuzu keser. “Biz yapamadık, onlar yaptı” diyemeyiz. Uygar dünyanın saygın bir üyesi olmak, öncelikle hatalarımızla yüzleşip, kendimize karşı dürüst olmaktan geçer.  

Türk Futbol endüstrisinin yöneteni bellidir. Futbol tarihimizin en önemli problemi önlerine gelmiştir. Böyle bir meselede adaleti tam ve net olarak sağlamak çok zordur. Ancak onun görevidir. Bu görevi başkalarına bırakamaz, devredemez. Bizlere düşen ise kendilerine sonuna kadar destek vermek ve yardımcı olmaktır.  

Futbolumuzdaki bazı şahsiyetlerin hırsları, bir an için akıllarının önüne geçmiş olabilir. Bu her bireyin, her an başına gelebilir. Bu durum bazı haksızlıklar ve adaletsizlikler yaratmış olabilir. Ancak dünyada barışın en büyük çimentosu olan spor dünyasında hiç kimsenin söz konusu rakibi de olsa bir tek gün bile özgürlüğünün sınırlanması istenemez.

Ama ne anlayış, ne acıma, ne dostluk duygularımız hataları ortadan kaldırmaz. Yapmamız gereken, FIFA ve UEFA'nın tüm kurallarını, uluslararası futbol camiasının örf ve adetlerini eksiksiz yerine getirmektir. Ne eksik ne fazla. Böyle bir uygulama hata yapan futbol yöneticilerimizi, spor insanlarımızı hapisten kurtaracağı gibi, Türk futbolunun kaderini kendimizin çizmesi demek olacaktır. Bu uygulamayı başkasına bırakmak, yapacağımız en büyük hata olur.

110 yıllık geçmişi olan, artık kültürümüzün bır parçası olmuş futbolumuzun kaderini, başkalarının çizmesini kabullenmek gibi bir tarihi hatayı yapma lüksümüz yoktur, olamaz.

Aksi takdirde tarih, hepimizden hesap sorar.

GALATASARAY SPOR KULÜBÜ

Benim İçin Futbol Bitmiştir Artık


Şike soruşturması başladığından beri bir kelime yazmadım bloga. Sadece takip ettim, oynanan tiyatronun sonunu nasıl bağlayacaklarını merak ediyordum çünkü. Sürpriz bir son bekliyordum ama sonu klişe bitti. Fenerbahçeli Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı çok sevdiği takımına ceza veremedi. Sahibi olduğu hastanenin sponsorluğunu yaptığı biricik kulübüne kıyamadı. Kanun, talimatname - her ne ise bunu düzenleyen - gayet açık olmasına rağmen, etik kurulu "kurulumuz bazı inceleme ve değerlendirmeler sonunda kanaat oluşturmaya yeticek düzeyde kanıt bulunan bazı müsabakalardaki eylemlerin spor kulüpleri bakımından şike , şikeye teşebbüs, teşvik primi veya teşvik pirimine teşebbüs oluşturduğu kanaatine ulaşmış" şeklinde görüş bildirmesine rağmen olaya karışan takımlara hak ettikleri cezaları ver-e-medi. Kısacası YEMEDİ...

Bu sahnelenen kötü komediyi seyrettikten sonra, ben artık Türkiye'de futbol seyretmeme kararı aldım. Ne maça giderim, ne televizyondan seyrederim ne de medyadan takip ederim. Sonucu belli, kurgulanmış bir senaryoyu izlemek istemiyorum artık. Kendi sporum olan basketbola daha fazla ilgi gösteririm böylece. O taraf da çok temiz değil ama bu kadar pisliğe bulanmış olduğunu sanmıyorum.

Bu blogda da bundan sonra havadan sudan bahsederim artık. Basketbol yazılarım Boyalı Alan'da devam edecek zaten.

Şimdilik buraya kadar...

Sen de Şimdi Herkes Gibisin



Beni daha önce hiç yanıltmadın, bugün de yanıltmadığın için teşekkür ederim Arda. Galatasaray'ı kafanda bitirdiğin 2 senedir belliydi. Milli maçlarda coşup, Galatasaray forması altında dökülmenin başka bir izahı yoktu. Kaptanı olduğun takımı sattın, babam dediğin teknik direktörünü sattın, en önemlisi seni seven saf Galatasaray taraftarını sattın sen. Neyse ki ben seni sevmedim koca kafa, gidişin bana koymadı o yüzden. Bundan sonraki hayatın, o çok sevdiğin Emre Abi'n gibi olacak muhtemelen. TT Arena'da oynanacak bir milli maçta yuhalanırsan bugünleri hatırla, neden diye sormana gerek kalmaz.

Büyük usta Nazım Hikmet bu dizeleri senin için yazmış zamanında:

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

Yolcudur Abbas Bağlasan Durmaz


Geçen yazdan bu yaza sarkan bir hikaye bu. Arda Turan'ın Athletico Madrid ile olan flörtü geçen yaz resmi siteden yayımlanan transfer teklifi ile resmen duyurulmuştu. O zamanki Başkan Delnan Polat, "Arda kupa kaldırmadan bir yere gidemez." diye postayı koymuştu. O gün de gitsin demiştim, bugün de yeni yapılanmaya rağmen fikrim aynı.

Arda'yı daha 20'sini doldurmadan bir Avrupa Kupası maçında tanıdım. Mlada Boleslav'a karşı oynadığı harika futbol ile gönülleri fethetmesi zor olmamıştı. Ama ne olduysa o lanetli Euro 2008'den sonra oldu. O turnuvada oynayan Galatasaraylı futbolcular iflah olmadı bir daha. Hakan Balta, Mehmet Topal (o da gitti de kurtardı kendini) vs...

Eski Başkan Adnan Polat'ın hatası çok, ama en ölümcülü Arda'ya hem kaptanlığı hem de 10 numaralı forma ile Metin Oktaylığı yüklemesi oldu. Arda daha gencecik yaşında dünya yıldızlarına kaptanlık yapmaya başladı ama bu yükün altında her geçen gün ezildi. Özel hayatındaki yaptıklarıyla (Sinem Kobal ile olan ilişkisinin çok göz önünde olması, Emre Belözoğlu, Acun Ilıcalı gibi Fenerbahçelilerle çok fazla takılması vs...) taraftarın da tepkisini çekti. Bu tepki bir maç öncesi aleyhine yapılan tezahüratlara kadar gitti.

Arda'nın bir mentore ihtiyacı olduğunu her zaman söyledim. Ama bu müessese Türkiye'de ne yazık ki yok. Ben kimseden akıl almam egosu biz Türklerin en büyük zaaflarından biri zaten. Netice itibariyle Arda ve Galatasaray Yönetimi Arda'nın kaptanlığından sonraki süreci iyi yönetemediler ve belki de bir dünya yıldızı olabilecek bir yetenek Galatasaray'dan kaçarcasına gitti.

Yolu açık olsun...

Galatasaray 3 - 0 Liverpool



Özlemişiz...

Berbat geçen bir sezonun ardından patlayan şike soruşturması ile futbola olan sevgi ve ilgim azalmaya hatta yok olmaya yüz tutmuştu. Bu maç futbol sevgimi tazelemesi açısından tam zamanında imdada yetişti. Bundan önceki hazırlık maçlarını seyretme fırsatım olmadı ama Inter ile Almanya'da oynanan maç ile ilgili anlatılanlardan sonra takımı da iyiden iyiye merak ediyordum. 

Öncelikle belirtmek gerekir ki takım gerçekten level atlamış (Captano'ya sevgilerimle :)) Geçen sene izlediğimiz özgüveni olmayan, bitik takımdan eser kalmamış. İki senedir ağızlara pelesenk olan BAM üçlüsü yerine adam akıllı üç futbolcu koyunca gerideki vasat savunma oyuncularına da eskisi kadar yük binmiyor haliyle ve onlar bile başarılı görünebiliyorlar. Ama yine de Servet ile ilgili düşüncelerim sabit ve hiçbir kuvvet değiştiremez.

Muslera'nın yokluğunda ilk yarı Aykut ikinci yarı Ufuk korudu kaleyi. Teknik ekipten Aykut'ta artık ısrar edilmemesi gerektiğini ilk görene yemek ısmarlamak istiyorum. Aykut olmadı, olmuyor, olmayacak da... Ufuk ise geçen seneye göre bir tık daha iyi gibiydi, karşı kaleyi koruduğu için çok sağlıklı yorum yapmam zor ama uzaktan görünen hali bile Aykut'tan iyiydi. Demet Akalın'dan ayrılması yaramış :) Taffarel'den de iyi faydalanırsa kendini kurtarır.

Hakan Balta dün net kötüydü ve düzeleceğine dair içimde hiçbir umut yok. Eğer takıma takviye yapılacaksa öncelik sırasında açık ara ilk sıra sol bekin. Çağlar Birinci ise yorum yapabilecek kadar oynamadı. Servet'i pas geçiyorum, ağzıyla Şampiyonlar Ligi Kupası tutsa istemem. Gökhan Zan sakatlıkla boğuşmadığı zaman belli bir standardı koruyabilen bir stoper. Dün de kötü bir görüntü çizmedi ama iki tane saatli bomba stoperin olduğu bir takımda takviye için ikinci sıradaki bölge bence burası.

Ujfalusi için ayrı bir paragraf açmak lazım. Sağ bek oynadı ama sanki sağ açık gibiydi. Bir maçta, Hakan Balta'nın Galatasaray'a geldiğinden beri yaptığından fazla bindirme yaptı. İlk golü Baros'a al da at dedi, ikinci golde de ön direğe gidip orayı karıştırdı ve aşırdığı topu yine Baros gol yaptı. Hemşehrisi ile uyumu harika. Hem stoper hem sağ bek oynayabildiği için çok yerinde bir transfer olmuş. Şimdilik yabancı yeni transferler arasında benim için bir numara. Şimdilik diyorum çünkü; dünkü Melo ile kapışırlar.

Melo demişken, onunla devam edelim. Mustafa Sarp'ın Brezilyalısı, yılın bidonu, Cana'dan fazlası yok diye çamur atılan adam, dün orta sahayı toparlayan adamdı. Bastı, aldı, verdi, kaçtı... Dün bir posizyonda, bizim yerli oyuncuların posizyon bilgisinin ne kadar zayıf olduğunu da bize gösterdi. Savunmada kazandığı bir topu sağ kanada doğru açtı kontra atak başlatmak için. Yanılmıyorsam Sabri ve Selçuk'un arasına bir yere attı. Bizim iki yağız delikanlı topa kim koşsun, ileri kim koşsun karar verene kadar Liverpool savunması yerleşti tabi. Bir üst paragrafta da dediğim gibi, Ujfalusi ile en yararlı iki yabancı transfer. Muslera'yı da görelim net kararı veririz.

Sabri'nin orta sahaya kayması orta sahanın dinamizmini artırmış. Her yere press yapabilen bir adam sabri. Bir bakıyorsunuz orta sahada rakibini karşılıyor, bir bakıyorsunuz kaleciye verilen bir pasın peşinden koşmuş, kaleciye baskı yapıyor. Onun bu oyunu orta sahadaki oyun kurucu görevini üstlenen arkadaşının da işini kolaylaştırıyor. Selçuk dün orta sahadaki pas alış verişini çok iyi yönetti. Özellikle Ujfalusi'ye attığı toplarla oyunu çok iyi açtı. Bu seneki yerli-yabancı en iyi transfer.

Arda kendine gelmiş göründü, topla fazla oynama huyundan vazgeçmiş gibi. Kafasında futbol oynamak varsa bu sene yeniden doğuş senesi olabilir. Kazım geçen seneki görüntüsünden biraz uzaktı. Henüz sezon başı, toparlayacaktır. Baros bildiğimiz Baros. Savunmayı nasıl dağıttığını, golü nasıl kokladığını dün bir kez daha gördük. Baros'un tek forvet oynadığı maçlarda, kanat oyuncularının onun boşalttığı yerleri çabuk doldurmaları şart. Bu sayede çok gol bulabiliriz. Kewell bu işi çok iyi yapıyordu önceki senelerde.

Oyuna sonradan girenler arasında Elmander son goldeki vuruşu ile klasını gösterdi. Stancu, Ceyhun, Semih Kaya, Ayhan ve Culio (başka unuttuğum var mı bilmiyorum) için ise bir şey söylemek çok zor. Ayhan'ın son senesi artık, 90 dakikalık düşünmemek lazım. Son 15-20 dakikalarda oynaması hem kendisi hem de takım için en iyisi gibi.

Takım iyi yolda gibi ama 3-0'lık skor aldatmasın kimseyi, karşıda da tam bir Liverpool yoktu. Bu takımın hâlâ takviyeye ihtiyacı var.

Son bir cümle de Hüseyin Göçek için söyleyip yazıyı bitirelim; rakibimiz Fenerbahçe olmayınca gayet de güzel maç yönetebiliyormuşsun be adam!

“Türkiye’nin teknoloji ekranı” TeknoTV yayında!




Teknolojiyi her yönüyle, enine boyuna işleyen video kanalı TeknoTV, Hürriyet WebTV çatısı altında yayın hayatına başladı.

“Türkiye’nin teknoloji ekranı” sloganıyla yola çıkan bu kanalda, siz internet kullanıcıları için günlük hayatta oldukça fayda sağlayacak teknolojik püf noktaları yer alıyor. Ayrıca, merakla beklediğiniz en yeni ürünlerin özel tanıtımları ve satın alma rehberleri PCnet Yayın Yönetmeni Erdal Kaplanseren ve Çağla Pınar Tunçel’in sunuculuğunda yayımlanıyor.

webtv.hurriyet.com.tr/teknotv adresinden ulaşabileceğiniz TeknoTV, her hafta onlarca video ile zenginleşerek yeni içerikler sunmaya devam ediyor.

Örneğin, son dönemin en popüler ürünlerinden olan 3 boyutlu televizyonlarla ilgileniyorsanız, bu incelemeyi mutlaka izleyin! 3D teknoloji hakkında bilmeniz gereken temel bilgileri ve 3D TV satın alırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini Erdal Kaplanseren anlatıyor:


Bir bumads advertorial içeriğidir.




   
   
   
   
   
   
   
           
       
       
       
       
       
       

           


Content on this page requires a newer version of Adobe Flash Player.



Get Adobe Flash player



2011 - 2012 Sezonu Futbol Formaları


Adidas ile olan mevcut forma sponsorluğunun iptal edilip Nike ile anlaşıldığını duyduğumda oldukça sevinmiştim. Gündelik hayatımda da Nike'ı Adidas'tan daha çok severim. Özellikle basketbol ürünlerinde Nike'ın ezici bir üstünlüğü vardır. Futbol çok oynamadığım için futbol ürünlerindeki durumlarını karşılaştırma şansım yok. Ama kafamdaki Nike imajı halı saha ayakkabısı alırken de beni otomatikman Nike mağazasına götürürdü.

Adidas formalardaki genel hoşnutsuzluktan sonra Nike'ın ilaç gibi geleceğini beklerken, dün yapılan lansmanda dağ fare doğurdu resmen. Aylardır süren heyecanlı bekleyişten sonra ortaya çıkan formalar resmen hayal kırıklığı yarattı bende. Sirkeci'de herhangi bir forma yapan dükkana gidip yaptırılsa anca bu kadar olurdu sanki. Tek tek bakarsak:

Parçalı Forma:
Adidas'ın parçalısını beğenmeyenin bunu hiç beğenmemesi lazım. Bu arada parçalıdaki renk yerleşimi konusunu da hiç anlamadığımı belirtmek isterim. Kırmızısı sağda olsa ne solda olsa ne. O da parçalı diğeri de. Gerçek parçalı değilmiş de bilmem neymiş. Bir de tam parçalı yarım parçalı hikayesi var ki ona hiç girmiyorum. Elimdeki parçalıdan bir üstün ya da değişik yönü olmadığı için alıp giymeyi de düşünmüyorum. Tabi bütün bu yazdıklarımın kumaş kalitesi vs. gibi detaylardan bağımsız, sadece görüntü ile alakalı olduğunu da hatırlatmak isterim. Adidas'ın Clima Cool'undan sonra Nike'ın DriFit'i nasıl olacak onu futbolculara sormak lazım.







Sarı Forma:
Yıllardır giyilmeyen bir forma sarı forma. Ben şahsen yokluğunu hissetmedim. Çünkü taraftar olarak alıp giyeceğim bir forma değil. Kotun üstüne giyince oluşacak kombinasyon kimsenin hoşuna gitmeyecektir. Bundan önce giyilen, Manchester destanının yazıldığı sarı formanın rengi çok kötü bir sarıydı, bu sarı ton olarak ondan güzel. Yakası V yaka olabilirmiş, Swoosh'un sarı olması güzel bir detay, Parçalı'daki siyah Swoosh hiç hoş görünmüyor keza. Kot ile giyilememesi nedeniyle bu formayı da almayı düşünmüyorum. İkide sıfır...








Siyah Forma:
Üç forma, üçünün de yakası farklı şekilde. Bu forma da polo yaka. Taraftar alsın t-shirt diye giysin diye çıkarılmış gibi duruyor. Fiyatı da, 99 Liralık Parçalı'nın yanında 64 Lira. Formaya çok benzemiyor. Daha çok teknik ekibin giydiği t-shirtlere benziyor. Üç forma içinde en kötüsü bence. Bunu da almam, üçte sıfır. Bloglarda geçen Elit kategori geyiğine önümüzdeki sezon geçilecekse eğer, bu sezonu eski formalarla geçirmek en iyisi olacak benim için. Seneye daha güzel formalar çıkmazsa Nike'ın benim gözümdeki imajı ciddi bir yara alacak. Tabi kim sikler senin gözünü diyebilirsiniz. Demeyin yine de, ayıp...

Hazımsızlığın Bu Kadarı


Fenerbahçe basını, dün akşam Selçuk İnan transferi açıklandıktan sonra, yemiş oldukları "kapak"ın etkisiyle 18 milyon Euro diye sallamasyon bir bedel biçtikleri Selçuk için Kamu Aydınlatma Platformu (KAP)'na toplamı 12,5 milyon Euro'ya anca ulaşan bir bedel bildirilince midelerindeki hazımsızlık probleminin ülsere dönüşmesi üzerine can havliyle iftira atmaya başladı. KAP'a eksik bildirmişiz. Bu büyük bir iftiradır, bunu ispat edemeyen sonuçlarına katlanmak zorundadır ve bu işi mahkeme çözer. Ünal Aysal'ın "hakkımı yerde koyan biri değilim ama hak arama yöntemlerim farklıdır" açıklamasından sonra, bu işleri onlar gibi çirkinleşerek değil, hukuki yollardan halledeceğini zaten öğrenmiştik. En kısa zamanda gereken yapılacaktır eminim. Hazmedemeyenler ise aşağıdaki kasadan bir şişe soda alıp içsin, iyi gelir...


Ne? Kasa boş mu? 1 kasa yetmez demiştim...

Selçuk İnan Galatasaray'da

Tarihin en berbat sezonunun ardından, şu anda psikolojik olarak dibe vurmuş olmamız gerekiyorken, Galatasaray taraftarı olarak ayaklarımız yere basmıyor. Uzun zamandır alışık olmadığımız şekilde Mayıs ayı tamamlanmadan transfer açıklar olduk. Yıllarca transferin son günü alel-acele getirilen futbolcularla, doğru düzgün kamp dönemi geçiremeden başladığımız ligde hep hüsran yaşadık. Ünal Aysal'ın camiaya etkisi inanılmaz boyutlarda, katlanarak da büyüyecek gibi görünüyor. Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etme şansı olan iki takımın arasından sıyrılıp Selçuk'a 5 senelik imza attırmak büyük yöneticilik başarısıdır. Selçuk'un Galatasaraylı olduğu söylentilerinin de mutlaka etkisi vardır tabi. Bize de hayırlı olsun demekten başka bir şey düşmez...

Galatasaray 2 - 0 Konyaspor (Çok Şükür Bitti...)


İki hafta önce bir başka düşen takım Kasımpaşa'yı yenmiştik, bugün de düşen bir takımı yenerek sezonu peş peşe 3 galibiyet ile kapattık. Böyle bir seriye sevinir olduk, hale bakın... Aslında Fenerbahçe maçı ile bu sezonu kapatmıştım ama son maç tribünde olayım dedim, hay demez olaydım. Maça gitmeye niyetlendik, maç seyircisiz oldu. Böyle bir sezona böyle bir veda. Şampiyonluk yarışında çok büyük yara aldık seyircisiz oynadığımız için, öyle böyle değil. Amacın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu o kadar açık ki...

Her iki hoca da kasmayın, rahat oynayın dedi muhtemelen, öyle olunca da bizimkiler 5 dakikada 2 tane atıp son düdüğü beklemeye koyuldular. Bitse de gitsek modu o kadar barizdi ki... Zeminin berbat hali için kimi suçlasam bilemedim, bilen varsa beri gelsin. Çimler serilirken nöbetler tutan, her bir metresini çalışanlarla beraber seren taraftara ayıptır bu.

Tarihin en kötü sezonu eksi (-) averajla bitti. Attığımızdan 5 fazla yedik, tarihteki ilklerden biri olarak kaydedildi ne yazık ki. Artık yaz sezonunda, transferleri ve hazırlık maçlarını beklemeye koyulabiliriz. Yeni sezonun eskisini unutturması dileğiyle...

Fatih Terim v.3.0


Bir önceki postta Terim hakkındaki kafamda oluşan soru işaretlerine yer vermiştim. Özellikle de ders almam ders veririm söyemi beni korkutan faktörlerin başında geliyordu. Ancak; üçüncü kez Galatasaray'ın başına geldiği açıklandıktan sonra yaptığı açıklamalardaki hatalarından ders aldığı yönündeki cümleleri içimi biraz olsun rahatlattı. En başından beri istikrar diyoruz, Rijkaard'ın, Hagi'nin arkasında durduğumuz gibi Terim'in de sonuna kadar arkasındayız.

Ünal Aysal sayılarla oynamaya bayılıyor. Başkanlığı - tesadüf de olsa - 1905 oy aldığında garantilemesinden sonra, Fatih Terim'i de 19.05.2011'de 20:45'te açıklaması, hatta 19:05 itibariyle Galatasaray'ın teknik direktörüdür demesi hoş ayrıntılar. Umarım versiyon 3.0 sistemimize uyum sağlar.

Aynı Nehirde İki Kere Yıkanılmaz...


Ünal Aysal Başkan seçildikten sonra transfer dedikodularında bir patlama oldu. Şu anda dünyanın bütün teknik adamları ve futbolcuları hatta basketbolcu ve voleybolcuları dahi Galatasaray'la anlaşmaktalar. Fatih Terim ismi dedikoduluktan çıktı ve resmi teklif yapıldı, cevap bekleniyor. Ama benim bu konuda sıkıntılarım var.

Beni bilen bilir, Fatih Terim'den çok hazzetmem. 1996 - 2000 arası yakaladığı jenerasjon ve Commandante'nin de yardımı ile fırtına gibi esti, hem Türkiye'de hem Avrupa'da. Galatasaray'a gelmeden önce de Millî Takım'ın başında bir ilki başararak Türkiye'yi tarihinde ilk defa Avrupa Şampiyonası finallerine götürdü. Buraya kadar eyvallah, Türkiye'nin yaşadığı en büyük başarıların altında imzası var. Galatasaray'ın iskeletini oluşturduğu Millî Takım da Dünya üçüncüsü oldu. Bütün bu başarılara kimsenin laf etmeye hakkı olamaz. Ancak ne zaman ki rahmetli Özhan Canaydın'ın seçim yatırımı olarak Lucesku'nun yerine ikinci kez Galatasaray'ın başına geldi, yaptıkları ve yapamadıklarıyla tüm önceki başarıları ile kazanmış olduğu kredileri tüketti. Şimdi kimse çıkıp da Olimpiyat Stadıydı, Beşiktaş'ın 100. yılıydı demesin. Silah zoruyla mı oynattılar Olimpiyat'ta? Stadı yıkıp yeniden yapacağız kandırmacası ile koca sezon Olimpiyat'ta oynandı ama stada çivi bile çakılmadı. Beşiktaş ve Fenerbahçe 100. yıllarında şampiyon olurken biz sadece bir Türkiye Kupası ile yetinebildik. Yani kimse kimseye 100. yıl hediyesi vermiyor. Önemsiyorsan ona göre takımını kurar çıkar oynar kazanırsın şampiyonluğu. Neyse konumuz bu değil, dağılmayalım.

Galatasaray'daki ilk döneminin aksine, ikinci döneminde - öyle ya da böyle - başarısız oldu ve ikinci seneyi bitirmeden istifa etmek zorunda kaldı. İlk senesinde şampiyonun (Beşiktaş) 8 puan arkasından ikinci olan Galatasaray, ikinci senesinde yarım bıraktığı sezonu şampiyonun (Fenerbahçe) 22 puan gerisinde altıncı bitirebildi. 

Galatasaray'dan ayrılmasının ardından başlayan ikinci Millî Takım macerasında ise gözleri boyayan bir Euro 2008 macerası var. Turnuvaya, düştüğümüz kolay gruba rağmen nasıl ıkına sıkına gittiğimiz, turnuvada alınan üçüncülük(!) (herhangi bir üçüncülük/dördüncülük maçı oynandığını hatırlamıyorum) ile unutulmuş görünüyor. Şu anda dökülen bir çok futbolcunun kariyerindeki top nokta olan bu turnuvadaki geri dönüşler ne kadar Fatih Terim etkisidir? Tartışılır. Ama bundan iki sene önce olaylı play-off maçları sonucu katılamadığımız 2006 Dünya Kupasından kimse bahsetmiyor.

Diyelim ki ders almayan ders veren Imparatore bütün bunlardan ders almış olsun; Millî Takım'da istisnasız oynattığı ve bizimse bir an önce kurtulmaya çalıştığımız çıban başları Servet Çetin, Hakan Balta, Gökhan Zan ve türevlerini oynatmaya devam etme ihtimali bile yeterince korkutucu.

Son olarak ise Rijkaard ile yollar ayrıldığında da ilk durak yine Sinyor Terim'di. Bir Fenerbahçe maçı öncesi takımın başına geçmeye - kibar tabirle - gözü yemeyen adamın şimdi "gerisi teferruattır" temalı cümleler söylemesi bana hiç samimi gelmiyor.

Başlık aynı nehirde iki kere yıkanılmaz ama biz üçüncü kez girmeye niyetlendik aynı nehire. Büyüklerimizden iyi bilecek halimiz yok tabi, hayırlısı olsun demekten başka çaremiz yok. Umarım hayırlı olur...

Gençlerbirliği 2 - 3 Galatasaray (Yeni Başkan, Yeni Umutlar)


İşkencenin bitimine bir kala artık maçı didik didik etmenin bir anlamı yok. Galibiyet güzel, iki maç üst üste kazanmak güzel. En son Rijkaard ile kazanmışız üst üste; 3-4-5-6. haftalar. Sonrasında seri mağlubiyetler, beraberlikler var ama bu iki maçlık galibiyet serisi Ünal Aysal'a kısmetmiş.

Maça dair bir diğer not; geriye düştüğümüz bir maçı çevirdik, hatırlayamadığım kadar uzun bir süre sonra. Bu sezon öne geçtiğimiz bir çok maçı ya kaybettik ya da berabere bitirdik. Sona yaklaşırken eski kimliğimizden esintiler görmek de sevindirici.

Ünal Aysal, Galatasaray tarihinin 34. Başkanı oldu. Zaten bekleniyordu ve rekor oy (2998) alarak kazandı başkanlığı. En güzel tesadüf ise 1905 oy aldığında kazandığının kesinleşmesiydi. Burada durun, daha fazla saymayın dedi ama tabi ki mümkün değildi bu.

Telegol'e katılıp Gargamel'e verdiği ayar ile hızlı bir başlangıç yaptı göreve. Basına aba altından sopa gösterdi resmen, özlediğimiz başkan profili bu. Enteresan bir ürkütücülüğü var ama asla Aziz Yıldırım gibi höt-zöt ile değil. Kibarlığıyla adam döven cinsten. Aksi bize yakışmazdı zaten.

Verdiği ropörtajlarda cümle aralarında çok önemli mesajlar var. Sabır istemeyeceğim sizden diyor, direk hedefe ulaşmak için gereken hamleleri yapacağından bahsediyor sürekli. Takımın 1/3'ünün gideceğini söylüyor, doğru kişiler gitmediği sürece bir anlamı yok bu 1/3'ün. Transfer bütçem sınırsız diyor, kafama yatarsa istediğim adamı alırım. Taraftar olarak bizim gözümüzü boyayan cümleler bunlar. İcraatlarını da 4 gözle bekliyoruz. En güzel vaadi de; Başarı, Başarı, Başarı...

Tüm sarı-kırmızı camiaya hayırlı ve de uğurlu olması dileğiyle...

Galatasaray 3 - 1 Kasımpaşaspor


Uzun zaman sonra oturdum televizyonun başına bir maç seyredeyim dedim. Bir tarafta lige çoktan havlu atmış, angarya maçları oynayan, bitse de gitsek modundaki Galatasarayım, diğer tarafta ligden düşmüş prestij maçları oynayan Kasımpaşaspor. En son ne zaman maç kazandığını hatırlamadığım takımımın durumu ve rakibin de ununu elemiş eleğini asmış hali birleşince çok da zevkli bir maç olmasını beklemiyordum. Atılan 4 gole rağmen gerçekten de vasatı aşamayan bir maç oldu.

30. dakikaya kadar topu eveleyen geveleyen iki takım, bu dakikada Stancu'nun karşı karşıya pozisyonda golü yapamaması ile kimlik değiştirdi adeta. Galatasaray rakip ceza sahası civarında baskı yapıp top kapmaya ve pozisyona girmeye, Kasımpaşa ise panikleyip ceza sahasına kapanmaya başladı. Tabi baskı deyince aklınıza yanlış bir şey gelmesin, tamamen göstermelik bir baskı. Kazanılan topların hunharca heba edildiği ancak 35. dakikada yaşanan karambolde Stancu'nun önünde kalan topla skor olarak öne geçtiğimiz yalan bir baskı. Baskı deyince Galatasarayımın maç başlar başlamaz 15 dakika boyunca yaptığı öldürücü presi hatırlıyorum da dünkü bunun yanında sinek vızıltısıydı, anlayın işte... 

Tekrar sıkıcı monoton oyuna dönen maç bu şekilde devreye girecek derken, 2 über stoperimiz sanki gole ihtiyacımız varmışçasına bir duran top organizasyonu için ileri çıkar, dönen top da savunmanın arkasına uzun oynanır ve rakibiyle mücadele eden ve topa müdahale eden bir Çağlar Birinci varken ne yaparım da gol yerim diye düşünerek muhteşem bir zamanlama ile çıkıp hem Çağlar'ı bozan hem de kendisi yerde kalan Aykut, İY 1 oynayan bahisçilerin maçın ikinci yarısını seyretmemesine neden olur. 10 yıla yakın zamandır Galatasaray'da yedek kaleci olarak görev yapan bir insanın kaleciliği nedenhep yerinde sayar bilmiyorum. 10 sene önce ben sıfır kalecilik bilgim ile kulüpten içeri girmiş olsam, 10 sene kalecilik antrenmanı yemiş olsam 34 yaşımda bundan kötü performans göstermem herhalde.

İkinci yarıya - sanırım - yediğimiz golde suçlu olduğuna karar verilerek ceza alan Çağlar yerine Balta ile başladı sevgili "içimizden biri" Bülent Ünder. Bu iç kimin içi bilmiyorum ama benim içim olmadığı kesin. Daha sonra da orta sahada tek iş yapan adam Yekta'yı çıkarıp Baros'u aldı. E Baros gol attı diyenler tarayısını kapatsın bi zahmet. Ve en son değişiklik de 85'te Duble Kazım'ın yerine giren Cem Sultan. Kalan maçlarda gençlere şans vermek böyle olsa gerek; 5 dk, 3 de uzatma 8... Kaldı ki o Cem Sultan o kadar sürede Emre Çolak ile iki güzel pozisyon hazırladı. Kalan 2 maçta da 8'er dakika oynadı mı seneye bomba gibi bir A takım oyuncusu oldu demektir.

İkinci yarı Baros'un penaltıdan ve Servet'in golleri ile Arena'da 4 maç sonra kazanmışız. Böyle bir stadın açılışını böyle bir sezona denk getiren yönetime de çok lafım var ama hepsi zaten söylendi, tekrara girmeyelim artık. Son bir kaç kelime de Serveeeet Serveeeet diye bağıranlar için etmek istiyorum. Umarım taşşak geçiyordunuz, akıl sağlığı yerinde bir insanın hâlâ Servet'e sevgi gösterisinde bulunuyor olması mümkün değil çünkü. Attığı golle şampiyonlar ligi kupasını da getirse fikrim değişmez, sevmiyorum...


Nerede Kalmıştık?

Blogger'a gelen yasak üzerine, Can ile birlikte http://boyalialan.com'a taşındık taşınmasına ama adı basketbol ile ilgili olan bir sitede futbol yazmak bana saçma geldi. O yüzden burayı tekrar aktif hale getirdim. Futbol sezonu bitiyor artık ama önümüzdeki sezon için şimdiden yerimizi ayarlayalım. Beni izlemeye devam edin :)

Avrupa Mesaisi - Top 16 Altıncı Hafta Programı

EUROCUP:

20:30 Asefa Estudiantes - Galatasaray Café Crown (GS TV, Eurosport 2)

Eurocup'taki son temsilcimizin son maçı. Formalite ve prestij maçı olacak bu maç ancak Estudiantes'in grup liderliği için yenilmemesi gerekiyor. Bizim için angarya, onlar için liderliği perçinleme maçı. Takımın nasıl bir psikolojiyle gittiğini bilmediğim için bir yorum yapamıyorum. Umarım kazanıp, Avrupa'yı galibiyetle kapatırız.

EUROCHALLENGE:

21:30 Dexia Mons-Hainaut - Pınar Karşıyaka

Karşıyaka'nın durumu biraz karışık. Şurada bahsetmiştim, tekrarlamaya gerek yok. Özet geç lan piç diyenler için de 23 sayıdan fazla farklı yenilmediği sürece elenmeyeceğini söyleyelim. Maç yayını ile ilgili Mixbasket'te şöyle bir post var. İzlemek isteyenlerin ilgisini çekecektir diye düşünüyorum.

Bornova Belediye 72 - 92 Beşiktaş Cola Turka


Bu hafta sonu yerinde izlediğim maçlardan birisi bu karşılaşma. Semtin takımı Bornova için tribündeydik ama iki takım arasında da bariz kalite farkı vardı. Maç Ege Üniversitesi Spor Salonunda oynanınca takım ve taraftar kaynaşma ve bütünleşme fırsatı yakalamış. Halkapınar Spor Salonu o kadar büyüktü ki, 5000 kişi bile gitse salonda kayboluyordu. Bu bağlamda Bornova Belediye için olumlu bir gelişme diyebiliriz Ege Spor Salonu.

Karşılaşma başladığında Beşiktaş zaten mutlak favoriydi ve bunun gerekliliklerini de yerine getirmeye başladı. Ön alanda baskı yaptılar, men to men'de rakibin karşısında kaldılar, bir ara alan savunmasına dönüp onda da etkili oldular. Diğer yarı sahada da inanılmaz yüzdeli oynadılar, özellikle Kemp hiç kaçırmadı. Arka arkaya üçlükleri yolladı Bornova potasına. Maç zaten daha ilk periyotta bitti. Çeyrek skoru 19-32 Beşiktaş lehineydi.

İkinci çeyrekte de benzer görüntüler izledik. Beşiktaş vurdu, Bornova direnç göstermeye çalıştı. Fark bir ara 22 sayıya çıktı. Maçın genelinde bu sıkıntı vardı ancak özellikle bu çeyrekte Bornova hiç kat savunması yapmadı. Bunu çok yi gözlemleyen Ergin Hoca kısaları kat ettirerek 4 hücumdan sayı çıkardı. Beşiktaş'ın yüzdeli oyunu da devam edince devre 33-52 Beşiktaş lehine sonuçlandı.

İkinci yarıda artık kaybedecek bir şeyi olmadığını anlayan Bornova Belediye tempoyu yükseltti ve bundan sonuç aldı. Yarı sahada tempolu hücum eden Bornovalı oyuncular çemberi daha fazla görmeye başladı. Özellikle üçüncü çeyrekte Ffriend inanılmaz bir oyun oynadı. Bütün reboundları iki pota altında da topladı. Onun rebound katkısı sayesinde Bornova farkı 8 sayıya kadar çekmeyi başardı. Ancak maçı birlikte izlediğim arkadaşıma da söyledim; geriden gelmeye çabalarken çok efor sarfettiler ve yoruldular. Eğer takımlar denk kalitede olsaydı geriden gelen avantajlı olurdu ancak aradaki kalite farkı Bornovalıların yorgunluğuyla birleşince Beşiktaş maçın kontrolünü tekrar eline aldı. Bu çeyrekte bir ara oyun gereğinden fazla sertleşti. Ffriend ve Beşiktaş uzunları kavga noktasına geldiler. Hatta bir pozisyonda Bekir Yarangüme'de sertlikten nasibini aldı ve sakatlanarak oyuna devam edemedi. Üçüncü çeyreği Beşiktaş 53-69 önce tamamladı.

Son periyot zaten çok yorulan Bornova için bitse de gitsek periyoduydu. Tempo iyice düştü. Beşiktaş istediği gibi oynuyordu. Bu formalite periyodunun sonunda maç biterken Beşiktaş 20 sayılık farkı yakalamış ve galibiyete uzanmıştı.

Kemp ve Serkan bu maçta inanılmaz yüzdeli oynadı. Hatta Serkan Erdoğan hayranı arkadaşım bir ara 'aa 2 şut kaçırdı lan' falan dedi; o derece sıcaktı iki oyuncu. Zaten Kemp 35, Serkan 18 sayıyla tamamladı karşılaşmayı. Bornova cephesinde akılda yer edecek tek oyuncu Ffriend'di. Bütün reboundları topladı ve pota altında sağlam bir direnç gösterdi. Ergin Ataman güzel bir takım yaratmış. Özellikle geldikten sonra transfer ettiği Serkan, Kemp ve Hüseyin'den rotasyonda çok güzel faydalanıyor. Bu yapının devamında Beşiktaş seneye daha etkili bir takım olacaktır.

CBL - Ondördüncü Hafta Sonuçları

B Grubundaki bir maç haricinde grup maçları tamamlandı. Son maçımızdan da galibiyetle ayrılarak, ikinci tur maçından gelecek rakibimizi beklemeye koyulduk. Sonuçlar ve puan durumları şu şekilde:

26 Şubat 2011:

AHE 54 - 62 KPMG
Vodafone 52 - 59 Turkcell
Castrol 0 - 20 Gitti Gidiyor (Castrol takımı maça çıkmadı)

27 Şubat 2011:

B/S/H 64 - 36 Microsoft
Yapı Kredi 69 - 62 Deloitte
BASF 38 - 70 Türkiye İş Bankası
Puan Durumu
A Grubu
B Grubu
S TAKIM

S TAKIM
1. Turkcell 10/0
1. DenizBank 9/0
2. Yapı Kredi 9/1
2. PWC 8/1
3. Türkiye İş Bankası 8/2
3. Kuveyt Türk 6/2
4. Vodafone 7/3
4. TEB 5/4
5. Deloitte 5/5
5. Teleperformance Metis 5/4
6. Gitti Gidiyor 5/5
6. BP 5/3
7. B/S/H 4/6
7. KPMG 3/6
8. BASF 3/7
8. Anadolu Hayat Emeklilik 2/7
9. Microsoft 2/8
9. Arena Bilgisayar 1/8
10. Citibank 1/9
10. Philip Morris 0/9
11. Castrol 1/9



Related Posts with Thumbnails