Karşılaşmadan önce Efes Pilsen'den sakin ve rahat bir oyun bekliyordum ve beni yanıltmadılar. Sahada deplasmanda olmasına rağmen ne yaptığını bilen ve parkeye hükmeden takım kesinlikle Efes Pilsen'di. Karşılaşma başlamadan evvel, tepe kamerasından salonun genel görünümü gösterildi; tek kelime ile muhteşem bir ortamdı. Belgrad Arena yine tıka basa dolu ve alev gibiydi. Avrupa'da önemli deplasmanlar vardır, bu deplasmanlarda rakip kadar etkili olan taraftarı da karşınızda bulursunuz. Partizan deplasmanı gerek Pionr, gerekse Belgrad Arena'yla bunlardan birisi. 20.000 pek dost canlısı olmayan Sırp her maç takımını inanılmaz destekler, adeta rakibin dizinin bağı çözülür. Dün kü maçtan önce Efes adına en çekindiğim nokta buydu. Efes Pilsen her ne kadar tecrübeli oyunculardan kurulu da olsa, deplasmanlarda sıkıntı yaşayan bir takımdı ve deplasmanların taraftar anlamında en zoruna çıkacaktı. Ancak bütün korkularımı cevaplarcasına Efes maça hükmetti ve kazandı.
Maç başladığında Efes tempoyu kontrol etmek adına oyunu fazla zorlamadı. Geçen hafta Siena karşısında çok iyi oynadıkları Bootsy'nin yardımlara gittiği savunmayı çok iyi oynayıp; maçı ve rakibi kitlediler. Tempoyu ele geçirmenin yolunun savunmadan geçtiğini bilen Perasovic, bu dakikalarda takımını iyi organize etti ve Efes periyotun sonuna kadar öndeydi. Ancak kenardan Jerrells girince işler değişti. Bu sefer momentumu Partizan ele geçirdi ve tempo bir anda yükseldi. Efes'in Jerrells'in penetrelerine çözm yaratamaması sonucunda çeyrek sonunda rakip temsilcimizi yakaladı ve ilk çeyreği 21-19 geride tamamladı. Bu çeyrekte rakibin size olarak aşmış pivotu Jawai ile boğuşması için uzun süren sakatlıktan çıkan Raduljica'da süre buldu. Genç pivot en azından maç eksiğine rağmen Jawai'nin hızını kesmeyi başardı. İlerleyen günlerde süre buldukça daha etkin olacaktır.
İkinci çeyreğe Roberts'in üçlüğüyle başlayan temsilcimiz ilk beş oyuncularını dinlendirmeye başlayınca; çeyreğin son iki dakikasına kadar kafa kafaya bir mücadele izledik. Bu dakikalarda Rakocevic kenarda, yeni transfer Murray oyundaydı. ABD'li oyuncunun Siena maçına oranla daha etkin ve takım dinamiklere alışmış olduğu gözden kaçmadı. Hatta sıkıştığımız anlarda kritik bir turnike attı ve penetreleriyle iki kere serbest atış çizgisine geldi. Çeyrek sonlarına yakın kusursuz bir ilk yarı oynayan Rakocevic tekrar sazı eline aldı ve devre 34-40 Efes Pilsen üstünlüğüyle sona erdi.
Bu noktada maç analizinden sıyrılıp Igor Rakocevic'e özel paragraf açmak istiyorum zira devreye kadar inanılmaz bir ortaya koydu. Öyle bir durumdaydı ki, ne atsa giriyordu. Sırp yıldızın önemli bir özelliği var; hareketliyken şuta kalkıp belden üstünü çok dengeli bir biçimde kullanabiliyor. Yani belden altı harekete devam ederken belden üstü onun şut atacağı kadar sürede sabit kalıp, dengeli şut çıkarmasını sağlıyor. Bu özelliği de baskılı savunma altındayken bile tek perdeyle yüzdeli şut atmasını sağlıyor. Dün kendisine Kızıl Yıldız'dan yetişmesi dolayısıyla inanılmaz tepkiler vardı ancak üçüncü çeyrek dışında bozulmadı ve konsantre olmuş biçimde maçını oynadı. Dün çok etkiliydi, rakip savunmacı bulamadı kendisine. İlk yarıyı da 15 sayı ile tamamladı ki bu o kadar tepki almasına rağmen çok önemliydi. Eminim biz Efes Pilsenliler kadar Kızıl Yıldızlıları da sevindirmiştir dün kü performansı. Her serbest atış çizgisine geldiğinde Partizan'lı taraftarlardan, ne dediklerini anlamasam da; az çok tahmin edebildiğim tezahüratlar yükseldi. İşte bu sebeple Rakocevic'in dün o ortamda yaptıkları daha da değerliydi.
İkinci devre başladığında Partizan'ın sertleşeceği ve oyunun temposunu ele geçirmek isteyeceği belliydi. Asıl soru işareti Efes Pilsen'in buna ne şekilde cevap vereceği ve hakemlerin Efes'in sertleşmesine izin verip vermeyeceğiydi. Nitekim devre başından ortasına kadar Partizan inanılmaz sert oynadı ve hatta kasti fauller yaptı, ancak hakemler iki dakika dışında bu sertliği faullerle cezalandırdı ve iki takımında oyun kuralları içersinde maksimum sertlik yapmasına göz yumdu. Bu da maçı kitledi ve tam bir taktik mücadeleye çevirdi. Özellikle ikinci yarıda taraftarını da arkasına alan Partizan Efes Pilsen'i sindirmek için elinden geleni yapsa da; bunda başarılı olamadı ve temsilcimiz son çeyreğe 59-52 önde girdi. Üçüncü periyodun bir bölümünde takımın guardı yavaş yavaş aşağıya inmişken, Sinan'ın devreye girip yaptığı bir iki önemli hamle çok önemliydi.
Final periyotuna girdiğimizde nefeslerimizi tutmuş, Efes Pilsen'den galibiyet bekliyorduk. İlk iki dakikada rakip Partizan mağlubiyeti kabullenmiş gibi gözüktü ancak buralarda taraftarın devreye girmesiyle bir anda toparladılar. Hatta 8. dakikada maçtaki en büyük fark (11 sayı) olduğunda molaya giden Partizan'lı oyuncular ıslıklandı. Mola dönüşünde yine Jerrells önderliğinde Partizan geri döndü ve fark bir anda 5'e indi. Bu dakikalarda Kerem'ler muhteşem oynamaya başladı ve ikili oyunlarla arka arkaya sayılar buldu. Partizan yine de pes etmedi ve son kez direnç gösterdi, fakat temsilcimiz güzel oyununu galibiyetle taçlandırmayı başardı. Maç 76-79 Efes Pilsen'in üstünlüğüyle sona erdi.
Burada Kerem Tunçeri-Kerem Gönlüm-Lawrence Roberts-Bootys Thornton'a özellikle değinmek istiyorum. Efes takım olarak çok iyi mücadele etti ama bu oyuncular ve Rakocevic; galibiyeti perçinleyen işlere imza attı. Kerem Tunçeri 20 saniye kala felaket bir 3'lük kullansa da, Partizan her geri döndüğünde takımını toparladı ve tekrar öne geçmemizi sağladı. Kerem Gönlüm her zaman ki gibi büyük bir yürek koydu ortaya. Rakip uzunlara karşı Gist'e çabukluk, Jawai ve Katic'e de size dezavantajı olmasına rağmen çok iyi savunma yaptı ve kritik anlarda hücumda sorumluluk almaktan kaçınmadı. Roberts'ın bu performansına laf söyleyen çarpılır; Jawai'nin arkasında 25 dakika durmak herkesin harcı değil. Ciddi bir güç dezavantajına rağmen Jawai savunmasını kusursuz yaptı. Thornton bu takımın pis işlerini yapmaya ve hücumda güvenilir bir el olmaya devam ediyor. Kuşkusuz büyük maçları çok büyük oynuyor. Siena'da oynadığı dönemdeki rolüne dönünce, ordaki performansını da bir anda yakaladı. Roberts'la birlikte maçın sonunda en kritik dakikalarda iki hücum reboundu çektiler ki, belki de bu reboundlar maçı Efes'e getirdi.
Coach Perasovic dün akşam takımını çok iyi organize etti. Ancak ben 2.10 boyundaki Vesely savunmasında Nachbar'ı daha fazla kullanmasını beklerdim. Yine de Thornton çok yürekli savundu Çek oyuncuyu ve sıkıntı yaşamamızı engelledi. Vlade Jovanovic ise bütün maç arayıştaydı. Tipik Sırp basketbolu oynatıyor takımına ancak üçüncü çeyrekte coşan ve taraftarı ayağa kaldıran Vesely'i kenarda unutması işimizi kolaylaştırdı. Ayrıca yine üçüncü çeyrekte Dragan Milosavlyvic'in 3 kere girip çıkması genç coachun rotasyonuyla ilgili kafamda soru işaretleri oluşturdu.
Rakip Partizan Dules'le geçen yıllarını mumla arıyor. Efes Pilsen'e Jerrells, Jawai, Gist, Vesely ve biraz da Katic'le direnç gösterdiler ama bu oyuncular bile Jerrells hariç performanslarını maçın tamamına yayamadı.
Önümüzdeki hafta Efes Pilsen Real Madrid deplasmanında olacak. Rakip aynı bizim gibi grupta iki de iki yaptı. Aslında iki takımda böyle bir performansı beklemiyordu, bu sebeple rahat bir müsabaka izleyebiliriz. Ancak ne Real Madrid evinde yenilmek ister, ne de Efes Pilsen yakaladığı bu avantajı kaybetmek. Real Madrid'de belirgin bir yükseliş var, temsilcimiz belki de grubun en zor maçına çıkacak. Ancak şu iki maç gösterdi ki, o deplasmandan da çıkacak yüreğe sahipler.
8 yorum:
Maçın sonunda iki pozisyon üst üste Gist'i boş bırakıp üçlük atmasına izin verince endişelenmedim değil aslına bakarsan. Ama Kerem Tunçeri maçın sonun iyi oynayınca korktuğum olmadı.
Eline sağlık Can, leziz bir yazı olmuş.
teşekkür ederim abi.
maçın sonunda o destekle partizan'ın tempo yapmaması ve o şutları bulmaması kaçınılmazdı bence. yalnız şu acaip mccalebb'in yeni ve eski takımları, bo oynayamıyor ve bütün düzenleri yerle bir. yahu bu adamı fener alcak dendiğinde herkes burun kıvırmadı mı? :)
McCalebb'e burun kıvırmak hakkaten saçmaymış. Adam gittiği takıma level atlatıyor resmen.
Salon ve seyirci gerçekten muazzam. 20.000 kişinin tamamı basketbolu çok iyi biliyor, bizdeki gibi futbol seyircisi değil salona giden adam. Öyle olunca da tepkiler de doğru oluyor ve hem takımları hem de hakemleri etkileyebiliyorlar. Maçın sonundaki "comeback" denemesinde de, senin dediğin gibi, etkileri fazla.
abi kesinlikle taraftar gazıyla geldiler geriye. çakmak falan atmalar bana bi yerden tanıdık gelse de, taraftar her dakika maçın içinde hayrın olmamak mümkün değil :)
Bizim de olsa şöyle kutu gibi bi salonumuz, öyle 20.000 kişilik arenalarda gözümüz yok. Doldurabileceğimiz kadar bi salon olsa, her maç çöksek rakibin üstüne :)
abi zaten partizan'da normalde maçlarını 7000 kişilik pionr'de oynuyor.
belgrad arena çok özel bi salon, dikkat ettiysen koltuklar saha içinden başlıyor, arada hiç bişe yok. seyirci sahaya 1 metre mesafede oturuyor nerdeyse. oyuncu olsam dizlerim titrer o ortamda :)
ayrıca bizim basketbol taraftarlığının oturması yıllar sürer, tribündekilerin çoğu oyun kurallarını biliyor; her pozisyona anında tepki var. biz taraftar devşirelim abdi ipekçi'ye :)
5000 sırp
5000 litvanyalı
2000 israilli
efsane tribünümüz olur :)
Gerçekten çok farklı bir salon Belgrad Arena. Başka hiçbir salona benzemiyor. Kenardan oyuna top sokarken ensene şaplak yiyebilirsin :))
Benim Slovenlere ayrı hayranlığım var biliyorsun, Dünya Şampiyonasından kalan. Onlardan da serpiştirelim araya :))
ehehhe 1000 slovende senin için gelsin abi :)
saka bır yana adamlar ınanılmazlar taraftarlık anlamında. bız dıyorduk ya, sokakta oynasan kaldırımda desteklerız. onlarda heralde street ball turnuvalarında bıle taraftarlık yapıyordur. takım sevgısınden zıyade basketbol sevgısı bu.
Yorum Gönder