Şölen biteli 10 günden fazla oldu. Hem heyecan dinsin dedim hem de söylemesi ayıp tatildeydim, şimdi genel değerlendirme zamanı.
Turnuva başlamadan gruplar için, turnuva sırasında da eleme turları için yaptığım tahminlerin çoğunda yanılmadım. Bu benim adıma sevindirici. Finale Türkiye ve İspanya'yı yazmıştım ama eski şampiyonun gücü finale yetmedi. Onun yerine NBA yıldızlarını getirmedi diye burun kıvırdığımız A.B.D. vardı 12 Dev Adam'ın karşısında. Ülke olarak organizasyondan alnımızın akıyla çıktığımızı düşünüyorum. Seyirci ve katılımcı olarak gelen herkesin turnuvadan memnun ayrıldığını söyleyebiliriz sanırım.
Şampiyondan başlayalım; A.B.D.:
Ne Kobe geldi, ne LeBron geldi, ne Howard geldi, ne Wade geldi. Gelmeyen listesi çok kabarık, yoklama yapıyor gibi hissettim kendimi. Gelmeyenler rapor getirecek bir sonraki turnuvaya. İzlemek istediklerimiz gelmedi diye küçümsedik belki A.B.D.'yi ama en etkili oldukları şeyi - atlet bir takım olmalarını - çok iyi kullanarak, turnuvanın tozunu attılar resmen. Tek zorlandıkları takım Brezilya oldu, o da nazar boncuğu olsun. Kevin Durant gibi önümüzdeki yılların en büyük yıldız adayını dünyaya lanse etmek açısından çok faydalı bir turnuva oldu bu A.B.D. için. NBA 2009-2010 sezonunun sayı kralı, dünya şampiyonasında da durdurulamadı. Grup maçlarında çok kasmayan Durant, eleme turlarına geçildiğinde vites artırdı ve 17,8 ortalama ile oynarken 29 ortalama tutturarak (finallerde 33 sayı ortalama) ülkesine altın madalyayı kazandırdı. A.B.D. için teknik bir şeyler yazmak güç çünkü maçları tempoları ile kazandılar. İşler zora girdi mi uçmaya başlayan Amerikalıları durdurmaya kimsenin nefesi yetemezdi zaten. Amacım bok atmak değil ama hakemlerin boş adımlara da göz yumduğunu gördük bu turnuvada. Tamam NBA'de serbest ama dünyanın geri kalanında olmadığı için bu bir avantajdı onlar için. Dediğim gibi, amaç bok atmak değil. Bükemediğin bileği öpeceksin.
Gönüllerin şampiyonu; 12 Dev Adam:
Turnuva öncesi hazırlık maçlarında çok ışık vermemişti Türkiye. Hazırlık turnuvalarında Avrupa kıtası dışındaki ülkeleri sürklase eden devler, Avrupa ülkeleri karşısında galibiyet alamamıştı. Bu beni endişelendiriyordu, ta ki Efes Pilsen World Cup 9'un finali Arjantin maçına kadar. Artık hazırız yazmıştım o maçtan sonra ve finalin bir ucuna yazmıştım ay-yıldızlıları. Turnuvaya savunma ve takım ruhu ile damga vurdu 12 Yürekli Adam. Her zor maç öncesi dile getirdiğimiz endişeleri paramparça etti oynadığı oyunla. Kimden çekiniyoruz desek gerek olmadığını gösterdiler. Yarı final olan hedefi, final oynayarak aştılar. "A.B.D.'yi yenecek tek takım Türkiyedir" dedirttiler tüm dünyaya. Bu bile başlı başına bir gurur kaynağıdır. Bizim de NBA yıldızımız - Hido - grup maçlarını çok kasmadan geçti ve eleme turlarında sazı eline alarak, kaptanı olduğu gemiyi finale yüzdürmeyi başardı. Keremlerden Ömerlere, Semih'ten Oğuz'a, Ersan'dan Sinan'a, Ender'den Barış'a, Cenk'e... Az oynayan, çok oynayan hepsinin emeğine sağlık. Hido'nun dediği gibi; "maddi-manevi laylaylaylaylaylay..." :))
Turnuvanın en renkli takımlarında biri, belki de birincisiydi Slovenya. Getirdiği binlerce seyirci ve oynadığı güzel basketbol ile renk kattı şampiyonaya. EuroBasket 2009'daki hazin elenmelerinin ardından başlayan sempatim bu turnuvada başarılı olmalarını istememi sağlamıştı. Ne yazık ki sert kayaya çarptılar, çeyrek finalde karşımıza çıkmak zorunda kaldılar. Bundan sonraki turnuvalarda özel takip edeceğim yegâne ülkedir. Ayrıca gruplarda gösterdiği performans ile - özellikle Fransa'yı gereken skorla yenip Yunanistan'ı İspanya'nın kucağına düşürmeleri - Yeni Zelanda ve izlemekten keyif aldığım Brezilya benim adıma şampiyonanın güzelliklerindendi.
Hayal kırıklıklarına gelirsek; Almanya'nın gruptan çıkamaması, Yunanistan'ın tutmayan oyunu ve İspanya'nın kötü performanslarını sayabiliriz. NBA yıldızlarından yoksun Almanya ve İspanya'nın durumları makul karşılanabilirse de Yunanistan'ın, İspanya ile eşleşmemek için Rusya maçına asılmaması, fair play adına kabul edilebilir bir hareket değildi.
Yayıncı kuruluşun yayın politikası tek kelime ile rezalet olarak nitelenebilir. Dünyanın en büyük basketbol organizasyonu, hem de kendi ülkemizde, günde oynanan 12 maçın sadece 4'ünü yayınlayarak sınıfta kaldılar bence. Maç seçiminde de başarılı olamayınca keyifli geçmesini umduğumuz maçlar yerine belli başlı takımların maçlarını seyreder olduk.
Sayı kralı 27,1 sayı ortalaması ile Luis Scola, ribaund kralı 10,2 ribaund ortalaması ile Jianlian Yi, asist kralı 6,4 asist ortalaması ile Pablo Prigioni, MVP ise Kevin Durant oldu.
Tarihimizde üçüncü kez katıldığımız Dünya Basketbol Şampiyonasında aldığımız bu ikincilik umarım bundan sonraki nesiller için teşvik edici olur ve günün birinde bir altın madalyamız bizim de olur.
0 yorum:
Yorum Gönder