Sayfalar

Galatasaray 2 - 1 Medical Park Antalyaspor


Rakip son yılların bize en ters gelen takımı, Antalyaspor. Öyle ki; son bir kaç yıldır, Antalya'daki 2-0'dan geri dönüşümüz dışında üstünlük sağlayamamışız. Son üç maçtır da kazanan bir ekip var karşımızda, bizim ise durumumuz mâlum. Fenerbahçe'nin Bursa'ya çelme taktığı haftada kazanılması gereken bir maçtı.

Fenerbahçe maçından zorunlu farklılıklar vardı kadroda. Aykut'un belinin tutulmasından - ki hayırlısı olmuş - Ufuk tekrar kaledeydi, Elano ve Ayhan'ın yerine de Barış ve Serkan kadrodaydı, Sarp'ı kesebilene aşkolsun... 4-1-4-1 gibi bir dizilişle çıktık sanki, ya da bana öyle geldi, bilemiyorum... Maça, Hagi için tribünleri dolduran seyircinin de gazıyla iyi başladık. Biz her maça iyi başlarız zaten. Yıllardır, santra ile rakibi boğmaya çalışan, ilk 15-25 dk. rakibin üstüne abanan bir Galatasaray izlerim ben. Dün de böyle başladık ama gol 30'da gelebildi. Uzun zamandır izlediğim, kornerden attığımız ilk gol, bir önceki ne zamandı hatırlamıyorum bile. Servet hayatının kafa vuruşunu - bilerek vurmadığına kalıbımı basarım - yaparak topu direğin dibine gönderiyordu. Hayatının vuruşu diyorum çünkü, bir benzerini dağa taşa attı akabinde. Yeri gelmişken, bu golden sonra Servet'in adını haykıran ve maç öncesi tribüne çağıranları sevmiyorum, ağzımı bozmayım şimdi sabah sabah...

Geldiğinde Pino'ya burun kıvıranlar, şimdi ağızlarının suyu akarak izliyorlar "El Mago"yu. İki maçtır yardırıyor ama Baros iyileşince benchwarmer olacağını söylersek abartmış olmayız sanırım. Tamam, çok yetenekli, topla çok iyi, hızlı, kaleye de şut çekiyor ama çok bencil. Kendini PES ya da FIFA serilerinde oynuyor sanıyor galiba. Hani alırsınız Messi'yi de yardırıp gidip gol atmaya çalışırsınız ya, işte Pino'nun oyun tarzı o. Karambolde önünde kalan topu filelere yollayarak ilk golünü attı, bir nebze rahatlamıştır sanırım. Hatta golden hemen sonra yakaladığı pozisyonu da skorborda yazdırsa, maçın ikinci yarısını daha rahat seyredebilirdik.

Soyunma odasına iki farlı üstünlükle gittikten sonra ikinci yarıya dublörler çıktı sanki. İlk yarıdaki takımdan eser yoktu sahada, gerçi bunda oyuncu değişiklileri ve Antalya'nın cesaretlenip üstümüze gelmesinin de payı var. Baskımızı kabul eden takımlara rahat oynuyoruz ama cesaretle üstümüze gelenlere karşı bocalıyoruz. Geçen seneden beri kronikleşen skoru koruyamama hastalığımız bu maçta da canımızı yakacaktı, Allah'tan Antalya forvetleri kötü günlerindeydi.

Serkan'ın sakatlanması ve zorunlu oyuncu değişikliği savunma kurgusunda aksamalara ve Tita'nın o kanadı otobana çevirmesine neden oldu. Bu noktada Hagi ve Tugay'a eleştirim var; Ali Turan'ın sağ bek olmadığını görmek için teknik direktör olmak gerekmiyor sanırım. Serkan oyuna devam edemeyecekse, o mevkinin has adamı Sabri oraya çekilip, orta sahaya takviye yapılabilir miydi acaba diye düşünüyorum. Sadece 45 dakika oynayan bir adam götünden soluyorsa o adamın maç kadrosunda olması bile hatadır. Neyse vardır bi' bildikleri diyelim geçelim.

İkinci takıldığım bir nokta ise Cana'nın iki maçtır 90 dakikayı tamamlayamaması. Tamam, kritik ıskaları olabiliyor ama maç eksiğinden kaynaklanıyor da olabilir. Onun dışında kondisyon eksiği olduğunu düşünmüyorum. Kokusu çıkar yakında nasıl olsa. Yerine giren Emre Çolak ise henüz abilerinin temposunu kaldırabilecek düzeyde değil. Çok çalışması lazım, yoksa o da yok olup gideceklerden.

İkinci yarı oynanan kötü oyuna bir de Ufuk'un Rüştüvari yediği gol eklenince maçın 1/3'lik kısmını ızdırap içinde seyrettik. Ufuk'un kulağı çekilir umarım, o pozisyonda elini kaldırıp hakeme bakacağına çıksa topu alabilirdi. Yediğimizden fazlasını attığımız sürece sorun yok tabi.

Neticede, üç maçtır kazanamayan bir Galatasaray, zor da olsa bu seriyi kırdı. Psikolojik olarak rahatlama yaratmıştır diye ümit ediyorum.

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails