Sayfalar

Dünya Basketbol Şampiyonası - 3. Günün Ardından

12 Dev Adam'ın maçının olmaması ve tatil günü olmasının birleşmesi ile kendimi attım Abdi İpekçi Arena'ya. Dünya Şampiyonası bu kaç kere gelecek ki bir daha? Bu maçlara özel tek tek yapacağım değerlendirmemi.

Slovenya 91 - 84 Hırvatistan

Salona girdiğimde karşılaştığım manzara karşısında şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Salon Sloven taraftarlarca doldurulmuştu ve hepsinde tek tip t-shirt vardı. Sanırım Slovenya'dan buraya gelirken yapılan bir organizasyon bu. Herkesin üzerindeki yeşil renkli t-shirt aynı zamanda Sloven takımının warm-up'ıydı. Maç beklendiği gibi zevkli ve çekişmeli geçti. İlk yarıda Roko Ukic'in önderliğinde skor üstünlüğünü elinde tutan Hırvatistan, Slovenya'nın taraftar desteği ile coşmasına engel olamadı. Sloven taraftarlar maçta ilk kez öne geçtiklerinden sonra her Hırvatistan atağında öyle bir uğultu kopardılar ki, sahada rakip olsam ne yapacağımı şaşırırdım. Hatta olayı abartıp dansçı kızların Hırvatistan ezgileri eşliğinde yaptıkları dansı bile yuhladılar. Sıra kendi ezgilerine gelince ise coştular tabi. Maça dönersek, Hırvatistan, son çeyrekte Popovic ile ayakta kalmaya çalışsa da bir kaç pozisyonda pota altında bomboş kalan Luksa Andric'i görmeyince, taraftar gazı ile oynayan Slovenya'ya boyun eğmek zorunda kaldı.

Tunus 58 - 71 İran

İtiraf ediyorum ki bu maçı izlemedim. Günün en kötü maçı olması dolayısıyla karnımızı doyurmak amacıyla dışarıya çıktık. Döndüğümüzde üçüncü çeyreğin sonuydu ve İran 20 sayılık bir fark yakalamıştı. Bu sırada Tunus'un tam saha baskı yaptığını gördüm ve dedim ki: maç 20 olmuş, yeni mi gelmiş akıllarına tam saha baskı? Az kalsın lafımı yutuyordum. Baskıdan çıkamayan İran, son çeyreğin ilk 5 dakikasında o kadar zorlandı ki, Tunus farkı 2 sayıya kadar indirdi ama devamını getiremeyince İran turnuvadaki tek galibiyetini alarak taraftarı ile zafer(!)i kutladı.

A.B.D. 70 - 68 Brezilya

Günün beklenen maçı buydu. Sloven taraftarlar da aradaki maçta salonu terkedip bu maç için dönmüşlerdi. Takımlar ısınmaya çıktığında Varejao'yu aradı gözlerimiz ama sakatmış. Benchte takımına destek oldu sadece. A.B.D.'li oyuncular da seyircinin gazıyla gayet laubali bir şekilde ısınıyorlardı. Smaçlar, tuhaf turnikeler v.s... Hırvatistan ve Slovenya karşısında uçan, yere basmayan Amerika'dan eser yoktu. Brezilya Huertas komutasında, Amerika'nın zaaflarından çok iyi yararlanıp, haddini bilerek oynadı ilk yarıda. Pick & roll'lerle ikili oyunlarla potaya çok rahat gittiler, Barbosa'nın dış atışları ile de skoru hep önde götürdüler. İkinci yarıda Huertas'ın faul problemine girmesi ile oyunun kontrolünü A.B.D. ele aldı ve üçüncü çeyreğin ortalarına doğru da skor üstünlüğünü ele geçirmeyi başardı. Son çeyrekte tuhaf şeyler oldu. Maçın başından beri Amerika bir smaç yapsın da coşalım diye bekleyen seyirci bir anda Brezilya taraftarı oluverdi. Top Amerika'dayken çıkan uğultu ve Brezilya tezahüratları eşliğinde Brezilya maça tutundu ama sonunu getiremedi. Bunun birinci sorumlusu, son çeyrekte 0/6 üçlük atan Barbosa olsa gerek. Maçın son saniyesindeki faul atışlarından da sayı çıkmayınca, A.B.D. grup liderliğini garantilemiş oldu.


Bu Sonuçlardan sonra tablo ise şu şekilde oluştu:


A Grubuna da bakalım neler olmuş:

Ürdün 69 - 112 Sırbistan
Avustralya 78 - 43 Almanya
Angola 70 - 91 Arjantin

Almanya karşısında şok yaşayan Sırbistan Ürdün karşısında coşmuş doğal olarak. Şampiyonanın en yüksek sayısı oldu bu. Avustralya'nın Almanya'yı yenmesi ise benim için sürpriz oldu. İlk iki maçında Arjantin'i zorlayan, Sırbistan'ı yenen Almanya Avustralya'ya nasıl takıldı merak ettim doğrusu. Angola - Arjantin maçı da beklendiği şekilde bitmiş. Arjantin - Sırbistan maçı lideri belirleyecek bu grupta. Görünüm şu şekilde:



Yazıyı Abdi İpekçi Arena'nın otoparkında gördüğüm ilginç bir şeyle noktalayalım. Sloven tarftarlar karavanla kalkmışlar gelmişler ve Abdi İpekçi'nin otoparkına konuşlanmışlar. Keyifleri gayet yerinde görünüyordu. Gruptan çıkarlarsa da maçlar yine İstanbul'da ama Sinan Erdem'in otoparkına yerleşebilirler mi bilmiyorum. Şampiyonanın en renkli taraftarı Slovenler. Helal olsun...

Eskişehirspor 1 - 3 Galatasaray

Galibiyet güzelmiş! İlk yarısını Türkiye - Rusya basketbol maçına kurban verdim maçın. Tanrılar kurban istiyorlardı, totemimi bu şekilde yaptım. Ne reklam arasında açtım ne de periyot arasında. Gollerin haberleri geldi kılımı kıpırdatmadım. İyi de oldu galiba.

Kalede Ufuk konusunda diretecek sanırım Rijkaard. Hepimiz için hayırlısı olacak gibi. Yediğimiz golde topu elinden kaçırdı ama Petr Cech de Avrupa Şampiyonasında yapmadı mı aynısını? Üzerine gidersek olacak gibi. Ama anlamadığım bir şey var; bu çocuk solak olmasına rağmen verilen geri pasları sol ayağıyla uzaklaştıramıyor. Buna biraz çalışması gerek. Zira takım çok geri pası yapıyor. Savunmada kesik yiyen Hakan Balta'nın aklının başına gelmesini umuyorum yoksa Çağlar iyileştikten sonra stoper yedeği olarak futbol hayatına devam edebilir. Karpaty rövanşına götürülmeyen Elano'nun ilk onbirde başlaması da ister istemez satılacak söylentilerini güçlendiriyor. Ligde oynaması problem değil nasılsa ama Avrupa'da oynamış adamı kimse almaz. 

İlk yarıyı seyretmedim, o yüzden oyun hakkında söyleyebileceğim bir şey yok. İkinci yarı ise bu sezonki oyundan çok farklı bir şey yoktu. Arda ikinci gole kadar aldığı her topu geveledi, kendi oynadı, kaptırdı. Savunmanın arkasına sarkan adamlara ara pası atmayı hiç düşünmedi. Bir de karşı karşıya kaçırdığı gol var ki... Volkan Yaman'ın, eski günlerin hatrına, kendi kalesine attığı golden sonra canladı biraz ve maç sonu yaptığı şov ile taraftarın gazını aldı. Şimdi millî maç arası var, yine millî takımda döktürür ve kendine kötü oynamak için bir kaç hafta daha kazandırır.

Yeni transfer söylentilerinin artık söylentiden çıkıp resmîleşmesi gerekiyor. Orta sahaya yapılacak takviyelerin takıma alışması için, bu millî maç arası ilaç gibi gelecek. Misimoviç ve Annan'ın Galatasaray'la anlaştıklarını açıkladıkları yazıyor gazetelerde. Doğruysa, Galatasaray'ın en büyük derdi olan orta saha problemi çözülecek gibi.

Eskişehir karşısında alınan galibiyet hem iki senedir yaşanan psikolojik baskının kırılması hem de kötü başlanan sezonun geri kalanı için çıkışa geçmek anlamında önemliydi. Devamının millî maç arasından sonra geleceğini umuyorum.

Dünya Basketbol Şampiyonası - İkinci Günün Ardından

İkinci gün maçları da tamamlandı, gruplarda görünüm şöyle:

A Grubu:

Ürdün 65 - 79 Angola
Sırbistan 81 - 82 Almanya
Arjantin 74 - 72 Avustralya

Dün Avustralya'yı zorlayan Ürdün, Sırbistan'dan 50 yiyen Angola'ya yenilmiş. Turistik gezileri grup maçları ile bitecek anlaşılan. Almanya, Arjantin karşısında yapamadığı sürprizi Sırbistan'ı yenerek yaptı. Grubun en şaşırtıcı takımı olacak gibiler. Arjantin maç boyunca geride götürdüğü karşılaşmayı son dakikalarda kazanarak korkulu rüya görmekten kurtuldu ama dün Almanya, bugün Avustralya'nın bu kadar zorlaması iyiye işaret değil. Gruptan çıkacaklar belki ama sonrası karanlık görünüyor.

B Grubu:

Slovenya 77 - 99 A.B.D.
Hırvatistan 75 - 54 İran
Brezilya 80 - 65 Tunus

A.B.D. önüne geleni süpürmeye devam ediyor. Gizli favorim Slovenya'yı da rahat geçtiler. Hırvatistan da Amerika hezimetinin ardından moral düzeltti İran'la. Brezilya da Tunus'u rahat geçti beklendiği üzere.

C Grubu:

Çin 83 - 73 Fildişi Sahili
Porto Riko 80 - 83 Yunansitan
Türkiye 65 - 56 Rusya

Fildişi Sahili'nin yolculuğu grup maçları bitene kadar sürecek gibi. Çin'e de yenilerek durumlarını zora soktular. Yunanistan zorlanmaya ve kollanmaya devam ediyor. Bakalım salı bize karşı ne yapacaklar. 12 Dev Adam da emin adımlarla ilerliyor. Rusya maçından biraz çekiniyordum ama rahat geçtik. Hido ve Sinan maçın yıldızıydı.

D Grubu:

Litvanya 70 - 68 Kanada
Lübnan 59 - 86 Fransa
İspanya 101 - 84 Yeni Zelanda

Litvanya'nın Kanada'yı 1 basketle geçmesi enteresan olmuş. maçı seyredemediğimiz için neler yaşandı bilemiyorum. Dün Lübnan'a yenilen Kanada'nın Litvanya'yı bu kadar zorlaması beklenen bir şey değildi. Fransa, İspanya galibiyetinin morali ile Lübnan'ı rahat geçmiş. İspanya da Fransa maçının acısını Yeni Zelanda'dan çıkardı.

Gruplardan çıkacak takımlar konusunda bir sürpriz görünmüyor ama sıralamalar beklediğimden farklı oluştu şimdilik. Yarın canlı olarak Abdi İpekçi'deyim. Şampiyonanın havasını yerinde koklamak güzel olacak.

Şölen Başladı


Beklenen gün geldi ve Dünya Basketbol Şampiyonası başladı. İlk gün maçları sonunda genel duruma bir bakalım:

A Grubu:

Avustralya 76 - 75 Ürdün
Angola 44 - 94 Sırbistan
Almanya 74 - 78 Arjantin

Avustralya'nın Ürdün karşısında bu kadar zorlanması benim için sürpriz oldu açıkçası. Daha rahat bir galibiyet alırlar diye düşünüyordum. Sırbistan beklendiği üzere çok iyi başladı, hatta fazla iyi başladı. Günün en farklı skorunu aldı. Almanya'nın Arjantin'i zorlamasını bekliyordum. Almanya grupta sürpriz yapabilir.

B Grubu:

Tunus 56 - 80 Slovenya
A.B.D. 106 - 78 Hırvatistan
İran 65 - 81 Brezilya

Slovenya'nın Tunus'u rahat geçeceğini bekliyordum ama Amerika'nın Hırvatistan'a bu denli üstünlük sağlaması benim için beklenmedik bir sonuçtu. Maçı seyrettim. Hırvatistan ilk yarı iyi direndi ama ikinci yarı Amerika'nın temposuna ayak uyduramayınca fark geldi. Brezilya da beklediğim üzere rahat kazandı.

C Grubu:

Yunanistan 89 - 81 Çin
Rusya 75 - 66 Porto Riko
Fildişi Sahili 47 - 86 Türkiye

Yunanistan'ın Çin karşısında bu denli zorlanması cezalılara bağlanabilir mi bilmiyorum. Maçı seyretme şansım olmadı, acaba Çin mi çok iyiydi o konuda bir yorum yapamıyorum. Rusya Khryapa'nın yokluğunda zorlandıysa da maçın sonundaki iyi oyunu ile şampiyonaya galibiyetle başlamayı bildi. 12 Dev Adam ise fırtına gibi başladığı maçı fast-breakler ve dış atışlarla kopararak galibiyet almasını bildi. Farklı skor rehavet yaratmaz umarım. Türkiye adına maçın adamı Sinan Güler bence. Çaldığı toplar ve yaptığı asistler ile Fildişi Sahilinin gardını düşüren adam oldu.

D Grubu:

Yeni Zelanda 79 - 92 Litvanya
Kanada 71 - 81 Lübnan
Fransa 72 - 66 İspanya

Litvanya'nın rahat kazanması doğal ama Lübnan'ın galibiyeti benim için beklenmedik bir sonuç. Kanada hayal kırıklığı ile başlıyor, toparlarlar mı? Zor gibi. Günün sürprizi ise Fransa'dan geldi. Son Avrupa ve Dünya şampiyonunu devirdiler. NTV grubunun yayın politikası gereği sıradan bir futbol maçı Dünya Şampiyonasından daha değerli olduğu için seyretme şansımız olmadı ne yazık ki.

Avrupa ülkeleri ile Asya, Afrika ve Okyanusya ülkeleri arasındaki uçurum çok net ortaya çıktı ilk maçlarda. Dünyada basketbol Avrupa ve Amerika kıtalarında oynanıyor gibi bir görüntü oluştu (Kanada hariç :)) İkinci gün maçları biraz daha seyretmeye değer olacak sanki. 30'lu, 40'lı farklar her ne kadar güzel görünse de, maçın son saniyesine kadar kazananın belli olmadığı maçları tercih ederim bir basketbolsever olarak.

Karpaty Lviv 1 - 1 Galatasaray

Maçı seyretmedim, o yüzden bu bir maç yazısından ziyade durum değerlendirmesi olacak. 

Yıllar sonra bir Ağustos ayında Avrupa'ya veda ettik. 2005 yılında Norveç'in köy takımı Tromsø'ye elendiğimizde bahanemiz patates tarlası bile olamayacak olan sahalarıydı. Chelsea bile çıkamamıştı o sahadan. Bugün durum farklı. Tamam rakip Tromsø'den çok daha iyi bir takım ama Galatasaray'ın ayakta duracak hali yok. İlk maçın ikinci yarısı ve Bursaspor ile oynanan lig maçındaki futbol biraz göz boyasa da 2010-2011 futbol sezonunda oynadığımız 6 resmi maçta sadece 1 galibiyetimiz var ki o da başka bir köy takımı OFK Belgrad'a, rakip 10 kişi kalıp dağıldıktan sonra alınmış bir galibiyet. Avrupa macerası o maçta da bitmiş olabilirdi aslında. 

Takımda bir boşvermişlik, bir bıkkınlık var. Özellikle yerli oyuncularda gözleniyor bu. İlk maçı çeviren Kewell ve Baros ile savunmada tek başına savaşan Neill dışında karakterini ortaya koyan adam yok. Savunma hattı sağlı sollu ne savunmada var ne hücumda. Tek yaptıkları rakip forvetlere kaleye kadar eşlik etmek. Orta saha zaten evlere şenlik. En başta savaşması gereken kaptan, takımın en ruhsuz adamı. Hakkındaki yeniçeri iddialarına artık inanmaya başlıyorum. Rijkaard'ı istemediği ve kazan kaldırmaya hazırlandıkları doğru gibi görünmeye başladı artık bana. Millî maçlarda coşup Galatasaray'da tükenmesinin başka bir izahı varsa bi' zahmet bana da anlatın da aydınlanayım. 

Geçen sezondan beri takviye isteyen takıma takviye yapmayan yönetim de ayrı bir fenomen. Sezon bitti, Dünya Kupası var, kimse transfer yapmak istemiyor dendi; yedik. Dünya Kupası bitti, kendini gösterenler iyi takımlara kapağı attı, daha süre var dendi; yedik. Ön eleme turu kuraları çekildi, zayıf bir rakip geldi. Nasıl olsa geçeriz dedik, bekledik. Turu geçtik, şimdi transfer gelir dedik, bekledik. Pino ve Cana geldi ama taraftarın iştahını dindirmeye yetecek futbolcular değillerdi ve sakatlar, faydalanamıyoruz. Lig başladı, iki haftada sıfır çektik. Dört kişi, dört koldan, dört kişi ile pazarlık halinde, Galatasaray'da transfer bitmez dendi; bunu da yedik. Netice, sıfıra sıfır elde var sıfır.

Rijkaard da sütten çıkmış ak kaşık değil tabi. Yumruğunu masaya vurup, sesini çıkaramadı geldiğinden beri. Dilini bilmeyen bir tercüman verdiler, tercüman bildiğini sandığı dili bile bilmiyordu. Dilini bilen tercüman verdiler, bu sefer de Türkçe bilmeyeninden... Transferler geciktikçe sesini yükseltmeliydi, yapamadı. Sanırım hayatında böyle Bizans Entrikası görmemesinden kaynaklanıyor.

Artık şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı. Rijkaard'ı getirmek bir vizyonsa, ona sistemine uygun futbolcuları almak da o vizyonun bir parçasıdır. Bu sene Avrupa rüyasından erken uyandık, bari kaçmakta olan lig treninin arkasından koşup yakalayalım. Kelle almak çözüm değil. Umarım kimsenin kellesi uçmaz bu hafta sonu.

Rusya

2010 Dünya Basketbol Şampiyonasının başlamasına 1 gün kala kadrosunu netleştiren diğer bir ülke de Rusya. David Blatt'ın kadrodan çıkardığı son isim CSKA Moskova'dan Alexey Shved oldu. Turnuvada mücadele edecek 12 ise şöyle: Andrew Vorontsevich, Viktor Khryapa, Sergey Monya, Alexander 'Sasha' Kaun, Timofey Mozgov, Alexey Zhukanenko, Serkey Bykov, Dmitry Khvostov, Eugeny Voronov, Anton Ponkrashov, Vitaly Fridzon ve Eugeny Kolesnikov.

Ürdün

Maçlarını Kayseri'de oynayacak olan Ürdün de nihaî kadrosunu oluşturdu. Sakatlanan İslam Abbas'ın kadrodan çıkartılması ile kadro şu şekilde oluştu: Rasheim Wright, Zaid Abbaas, Fadel Alnajjar, Mousa Alawadi, Mohammad Hadrab, Enver Soobzokov, Osama Daghles, Wesam Al-Sous, Ali Jamal, Zaid Alkhas, Mohammad Shaher  ve Ayman Idais.

Yunanistan-Sırbistan Kavgası

19 Ağustos 2010 tarihinde oynanan Akropolis Turnuvası maçında çıkan kavga ile ilgili cezalar açıklandı. FIBA'nın verdiği cezalar şöyle:

Nenad Krstic: 3 maç resmi müsabakalardan men ve 45.000.- İsviçre Frangı para cezası,
Milos Teodosic: 2 maç resmi müsabakalardan men,
Sırbistan Basketbol Federasyonu: 20.000.- İsviçre Frangı para cezası,

Antonis Fotsis: 2 maç resmi müsabakalardan men,
Sofoklis Schortsanitis: 2 maç resmi müsabakalardan men,
Yunanistan Basketbol Federasyonu: 20.000.- İsviçre Frangı para cezası.

Para cezaları genç basketbolcuların eğitimini desteklemede kullanılacakmış.

Yunanistan'ın Türkiye ile oynayacağı maçın üçüncü maç olması enteresan bir tesadüften ibaret olsa gerek. İlk maçında Çin, ikinci maçında Porto Riko ile oynayacak olan Yunanistan'da Fotsis ve Sofo cezalarını tamamlayarak 12 Dev Adam'a karşı forma giyecekler. Sırbistan ise ilk üç maçında, sırasıyla Angola, Almanya ve Ürdün ile karşılaşacak. Cezalıların sıkıntı yaratacağı maçlar değil üçü de. Şampiyona başlamadan yaşanan bu tatsızlık umarım turnuvanın geri kalanına etki etmez.

Tesadüf mü?

10 sene geçmiş üzerinden. Dile kolay, tam 10 yıl. 10 yıl önce bugün, bu saatlerde, tüm Türkiye ekranlara kilitlenmiş, tarihe tanıklık etmek için bekliyordu. Galatasaray sahada; Taffarel-Capone, Popescu, Bülent, Hakan Ünsal-Suat, Emre, Okan, Ümit- Hagi-Jardel onbiri ile yer alıyordu. İlk yarının sonlarına doğru ceza sahasına dalan Küçük Hakan'ı Ivan Campo indiriyor, hakemin kararı beyaz nokta oluyordu. Jardel, Casillas'ı ters köşeye yatırdığında yer yerinden oynamıştı resmen. Dünya devi Real Madrid karşısında 1 - 0 öne geçmiştik. İkinci Avrupa Kupasının ucundan tutmuştuk, ta ki ikinci yarı Suat'ın vücuduna yapışık olan koluna çarpan top penaltı olarak cezalandırılıncaya kadar. Raul durumu eşitliyordu ve maç uzamıştı. Artık mahalle maçı kuralı geçerliydi; Atan Galip. Oyuna sonradan dahil olan Fatih Akyel'in sağdan bindirmesinde ortaya doldurduğu topa mükemmel dokunan Jardel, Casillas'ı ikinci kez avlarken kupa da Galatasaray'ın oluyordu. Bu muhteşem zaferin üstünden tam 10 sene geçti. Artık daha iyisini yapmanın vakti geldi de geçiyor, yoksa bu başarı gerçekten bir tesadüf müydü? Cevabının verilmesi gerekmiyor mu artık?


Fransa

EuroBasket 2009 elemelerinde her iki maçta da yendiğimiz ancak turnuvada yenilmekten kurtulamadığımız Fransa'nın da 12 kişilik kadrosu belli oldu. Tony Parker'dan yoksun mücadele edecek horozların kadrosu şöyle: Andrew Albicy, Nicolas Batum, Yannick Bokolo, Fabien Causeur, Nando De Colo, Boris Diaw, Mickael Gelabale, Edwin Jackson, Alain Koffi, Ian Mahinmi, Florent Pietrus ve Ali Traore.

Slovenya

EuroBasket 2009'un flaş ülkesi Slovenya, Zoran Dragic'in kadrodan çıkarılmasıyla oyuncu sayısını 12'ye indirerek cumartesi gününü beklemeye koyuldu. A Grubunun - benim için - favorisinin kadrosu şu isimlerden oluşuyor: Goran Dragic, Uros Slokar, Jaka Lakovic, Samo Udrih, Bostjan Nachbar, Goran Jagodnik, Jaka Klobucar, Primoz Brezec, Sani Becirovic, Hasan Rizvic, Miha Zupan ve Gasper Vidmar.

Dream(?) Team de belli oldu

Bu takımı görmeyi çok isterdiniz di mi?
40 yılda bir denk gelen bir organizasyonda insanların izlemek istediği yegâne takım belki A.B.D. ama yılbaşından beri yıldızların teker teker Türkiye'ye gelmeyeceklerini açıklamaları herkesin canını sıktı. Gelmeyenler arasına son katılan isim ise Rajon Rondo oldu. Rondo'nun ailevî nedenlerle takımdan affını istemesinden sonra A.B.D. kadrosu şu şekilde oluştu: Kevin Durant (Oklahoma City Thunder), Rudy Gay (Memphis Grizzlies), Danny Granger (Indiana Pacers), Andre Iguodala (Philadelphia 76ers), Chauncey Billups (Denver Nuggets), Stephen Curry (Golden State Warriors), Eric Gordon (Los Angeles Clippers), Derrick Rose (Chicago Bulls) Russell Westbrook (Oklahoma City Thunder), Tyson Chandler (Dallas Mavericks), Kevin Love (Minnesota Timberwolves) ve Lamar Odom (Los Angeles Lakers).

Litvanya'nın kadrosu belli oldu


2010 Dünya Basketbol Şampiyonasında D Grubunda mücadele edecek Litvanya'da, koç Kestutis Kemzura şampiyona kadrosuna şu isimleri aldı: Martynas Gecevicius, Martynas Pocius, Simas Jasaitis, Mantas Kalnietis, Tomas Delininkaitis, Renaldas Seibutis, Jonas Maciulis, Linas Kleiza, Paulius Jankunas, Tadas Klimavicius, Robertas Javtokas ve  Martynas Andriuskevicius.

Karpaty Lviv - Galatasaray, Maç Öncesi

Ali Sami Yen'de iki perde halinde oynanan oyunun sonunda büyük bir kabustan minimum hasarla uyandık. Kewell ve Baros'un başkaldırısı ile beraberliği zor da olsa kurtardık. Arada oynanan Bursaspor maçındaki futbol da Karpaty rövanşı için umut vermişti. Ta ki, bugün Kewell ve Elano'nun Ukrayna kafilesinde olmadığını öğrenene kadar. Bir kaç maçtır üst düzey performans gösteren Kewell yüzünden en sevdiği yerden olan ve bu olaydan dolayı yaşadığı memnuniyetsizlik her hareketinden okunan Arda Turan için bir fırsat tabi bu. Maçta sol kanatta gerçek oyununu oynayıp turu alabilirse taraftarla arasındaki soğukluğun da sona ermesi olası. Arda'nın maçı olacak diyebiliriz. Kalede Aykut'a döneceğini düşünüyorum Rijkaard'ın, orta sahada da Cana'ya forma vermesini bekliyorum. Serdar da oynayacak kıvamdaysa, kankası ile kanatları çalıştırıp takımı uçurmalarını beklemekten başka çaremiz yok. İşin özü Arda bu turu isterse oradan alır ve gelir ama eğer Rijkaard'ı göndermek istediği dedikoduları doğruysa, son günlerdeki isteksiz ve suratsız Arda'yı orada da izleriz. Maç yazısını daha eğlenceli yazmak dileğiyle...

Bu sahneyi ne kadar da özledik...

Şölen Başlıyor

2010 Dünya Basketbol Şampiyonasına sayılı günler kala, ülkeler son hazırlıklarını tamamlamakla meşguller. Turnuva öncesi genel bir değerlendirme yapmanın tam zamanıdır diye düşünerek başladım klavyenin tuşlarına vurmaya. Bakalım neler çıkacak?

A Grubu ile başlayalım:

A grubunun A harfi ile başlayan ülkelerden oluşması gerek diye mi düşünüldü ne oldu bilmiyorum ama bu grubun %66'sı A ile başlıyor. Almanya Dirk Nowitzki'nin yokluğunda zorlanır diye düşünüyordum ama bu fikrimi Beko Supercup 2010'da 12 Dev Adam'a karşı oynadıkları basketbol ile değiştirdiler. Özellikle Jan Jagla'nın performansını merak ediyorum turnuvada. İlk iki zor ama gruptan çıkarlar. Afrika Basketbolu hakkında çok bilgim yok ama Angola Afrika şampiyonu unvanı ile geliyor. Şanssızlıkları ise Sırbistan, Arjantin, Almanya gibi güçlü takımların olduğu bir gruba düşmeleri. Zor da olsa gruptan çıkacaklarını düşünüyorum. Arjantin, Sırbistan ile grubun favori takımı. Efes Pilsen World Cup 9'u şampiyon tamamladılar ama son maçta 12 Dev Adam'a karşı şansları yaver gitti. Maçın sonunda imkansızı başarıp geri döndüler ve uzatmada maçı aldılar. Luis Scola, Carlos Delfino ve Hernan Jasen çok tehlikeli adamlar, boş bırakmaya gelmiyor. Sırbistan ile oynayacakları maç lideri belirler diye düşünüyorum. Avustralya grubun sürpriz yapabilitesi olan takımı. Gruptan çıkabileceklerini sanmıyorum ama dediğim gibi bir sürpriz beklenebilir. Sırbistan'da Teodosic'in Yunanistan ile yaptıkları maçta çıkan kavga nedeniyle ceza alması gündemde. Olası bir ceza Sırpları etkileyecektir. Ürdün ise beş maç sonunda eve dönmesi en olası ülke.

B Grubuna gelirsek:

A.B.D. Türk basketbolseverleri hayal kırıklığına uğrattı resmen. Parkede görmek istediğimiz çoğu NBA yıldızı kadroda yok. Yine de Amerika Amerika'dır. Gruptan çıkmakta zorlanacağını sanmam. Brezilya son dakika şanssızlıkları yaşamaya evam ediyor. Varejao'nun sakatlığı kötü değil gibi ama Nene kadrodan çıkartıldı. Brezilya da gruptan rahat çıkar. Hırvatistan, Yugoslav ekolünden gelen disiplini ve turnuva takımı olma özelliği ile yine gruptan rahat çıkacak bir takım. İran ve Tunus böylesi bir gruptan çıkmayı hayal bile etmiyordur sanırım. Slovenya ise bana göre grubun favorisi. Sakatlık problemi yaşamazlarsa lider çıkarlar diye düşünüyorum. 

C Grubunda ise:

İlk iki için adaylarım 12 Dev Adam ve Yunanistan. Bu iki takım arasındaki maç lideri belirler diye düşünüyorum. Çıkacak diğer iki takım Rusya ve Porto Riko olur, Çin ve Fildişi Sahili evine döner. 12 Dev Adam'ın ilk ikide yer alması önemli çünkü bu durumda D grubundan gelebilitesi olan dört takımdan üçünü zaten hazırlık döneminde çok rahat geçtik, dördüncüsü ise Tony Parker'dan yoksun Fransa. Gruptaki ilk iki sonraki turun da rahat olması demek.

D Grubu:

Son şampiyonun grubu. Şampiyonu sadece Litvanya zorlayabilir ve bu ikili grubun zirvesini oluşturur. Fransa üçüncü olur, Kanada, Lübnan ve Yeni Zelanda da son bilet için kapışır diyorum. Son bilet için favorim ise son zamanda toparlanan Kanada.

Maçlar başlayınca daha detaylı analizlerle yine buradayım...

Artık Hazırız

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası hazırlıklarını Efes Pilsen World Cup 9 ile tamamlayan 12 Dev Adam artık Dev Buluşma'ya hazır. Mini Dünya Kupasının ilk iki maçında kalibremizde olmayan Lübnan ve Kanada'yı farklı yenmelerine rağmen bu akşamki Arjantin maçı benim için asıl ölçü olacaktı. Ne var ki bu maçı uzatmada 89 - 93 kaybettiler. Ben maçta istediğimi aldım. Maç boyunca oyunu domine eden ve skoru hep önde götüren bir millî takım seyrettim. Arjantin'in maçın sonundaki ekstra üç sayı yüzdesi geri dönmelerini ve uzatmada da maçı almalarını sağladı. Bu kadar üç sayı peş peşe girmez, sıkıntı değil benim için. İlk beşimiz Kerem Tunçeri - Ömer Onan - Hido - Ersan - Ömer Aşık olacak gibi. Oyun kurucu pozisyonunda yaşanacak muhtemel problem Kerem ve Ender'in güzel performansları ile bertaraf edilmiş oldu. Bonus olarak da Barış Ermiş kadroda. Dış şuta dadanmadan, pota altındaki üstünlüğümüzü kullanarak oynadığımızda alt edemeyeceğimiz takım yok. Yeter ki panik yapıp üçlüklerin arkasına sığınmayalım.

Gazla çalışan bir millet olduğumuzu Ankara'da bir kez daha ispatlamış olduk. Arjantin maçında salonu dolduran seyircinin desteği ile zaman zaman zora giren oyunu açmayı başardık. Dünya Basketbol Şampiyonasında da Ankaralı basketbolseverlerin salonu doldurması gerekiyor. Bu arada Ankara çok modern bir salona kavuşmuş. Yıllarca Ankara'da basketbol oynamış biri olarak Atatürk Spor Salonundan kurtulmuş olunmasına sevindim. Televizyondan gördüğüm kadarıyla Sinan Erdem Spor Salonundan daha hazır bir görüntüsü var. Şimdi arkamıza yaslanıp basketbol şöleninin başlamasını beklemeye başlayabiliriz. Elin Amerikalısının dediği gibi; I Love This Game!

Olmayınca Olmuyor...

Yazımın başlığı Captano'ya ait. Onun lafıdır olmayınca olmuyor. Dün de olmadı işte. Maça, Karpaty Lviv maçının ikinci yarısındaki kaldığı yerden başladı Galatasaray. Herkeste bir hırs, bir istek... Her Bursalı'ya en az iki kişi basıyordu bu ilk bölümde. Bursaspor yarı sahasından çıkmakta zorlanıyordu, sağlı sollu ataklar, sağlı sollu kornerler adeta bir boksörün rakibini köşeye sıkıştırıp sağlı sollu girişmesi gibiydi. Ama şu bir gerçek ki Bursaspor gardını çok iyi almıştı. Savunma ve kale inanılmaz işler yaptı ve o kadar yumruğun arasından bir direk patlatıverdi Galatasaray'a. Bir kere geldiler ve gol oldu. Bu hastalık oldu artık Galatasaray'da. Rakip kim olursa olsun, ilk gelişinde mutlaka gol buluyor artık. İlk yarının sonuna kadar yine yumruklama devam etti ama Bursaspor'un gardını düşürmeye hiç niyeti yoktu. Netekim ikinci yarı şiddeti azalan baskının içinden ikinci bir direk çıkardı Bursaspor ve knock-out. Hakem saymaya başladı; 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10... Kalkamadı Galatasaray yerden.

Hakem demişken, Abdullah Yılmaz sanırım futbol hakemi değil. Bursaspor'un tüm Anadolu çirkefliklerine göz yummasının yanında Volkan Şen'i ikinci sarıdan atmaya yüreği yetmedi. Bursaspor çok erken kollanmaya başlamış federasyonca. Daha durun bismillah, kazara şampiyon oldular diye beşinci büyük olmadılar, ki bunu dün akşam da ispatladılar. Şampiyon unvanı ile büyük unvanı birbirinden çok farklı kavramlar. Burada şu laf çok güzel oturacak sanırım: Ben sana şampiyon olamazsın demedim, büyük olamazsın dedim. 


Gelen yoğun talep üzerine kalede Ufuk ile başladı Rijkaard, savunmada yine Ali Turan'ı görünce bir eyvah çektim açıkçası. Serdar'ın yerine de kadroda Barış vardı. Aykut tü kaka, Ufuk oynasın diyoruz da, Ufuk'un da çok elle tutulur bir tarafı yok gibi. Çok heyecanlı ve telaşlı, maç eksiğine vermek istiyorum. Kewell'ın performansı ve kaptanın kesilemezliğinde olan Serdar'a oldu bu maçta. Arda sağa geçince kankasına kulübe yolu göründü. Orta saha da fantastik üçlüye kaldı mecburen. Eldeki malzeme bu, yapacak bir şey yok. Bu malzemeden helva olmaz, olsa da bir şeye benzemez. Takımın üzerindeki uğursuzluk da başka bir inceleme konusu aslında. Rakiplerin çektiği şutlar bizim savunmaya çarpınca kaleye yöneliyor, bizimkiler dağa taşa sekiyor. Takıma bir kurşun döktürmek lazım gibi. Var mı tanıdığı kurşuncu olan.

Sağlı sollu ataklar dedik ama takımın hem sağ hem sol beki hücuma katılmayınca kanat adamlarının da hareket kabiliyeti sınırlanıyor. Sol kanatta Kewell yine Karpaty maçından esintiler sundu ama geriden destek gelmeyince kalabalık kapanan Bursa savunmasını delmesi mümkün olamadı. Turan kanadında da farklı bir görüntü yoktu. Ali Turan savunma anlamında Karpaty maçındaki performansının çok çok üstünde oynamasına rağmen Arda'ya gerekli desteği veremediği için Arda kalabalık Bursa savunması arasında kayboldu. Sağlı sollu ataktan kastım kullanılan kornerler aslında. Korner rekoru kırmış olabiliriz. Bunu Yazan Tosun'un dediği gibi; "üç korner bir penaltı olsaydı, fark atmıştık."


Tribünler uzun zamandır görmediğim kadar iyiydi bu maçta. Hele ki maça ve ikinci yarıya başlarken çekilen üçlüler muhteşemdi. Devreye yenik giren takımı ateşlemek için devre arası Nevizade Geceleri bile söylendi, You'll Never Walk Alone etkisi yapar belki diye. Ama Captano'nun dediği gibi olmayınca olmuyor...

Efes Pilsen World Cup 9

12 Dev Adam'ın Dünya Şampiyonası öncesi son sınavı. Katıldığı iki turnuvada Avrupalı rakiplerine diş geçiremeyen Devler şampiyonaya ne kadar hazırlar, Ankaralı basketbolseverlere gösterecekler. 21-23 Ağustos tarihleri arasında Ankara Arena'da oynanacak turnuvaya Türkiye'nin yanısıra Arjantin, Kanada ve Lübnan katılıyor. Maç programı ise şöyle:

21.08.2010

17:30 Arjantin - Kanada
20:15 Türkiye - Lübnan

22.08.2010

17:30 Lübnan - Arjantin
20:15 Türkiye - Kanada

23.08.2010

18:00 Kanada - Lübnan
20:30 Türkiye - Arjantin

Maçlar NTVSpor'dan naklen yayınlanacak.

Kewell & Baros Inc.

Allah kulunu sevindirmek istediğinde, eşeğini önce kaybettirir sonra buldururmuş. Bizimki de o hesap oldu dün. İlk yarı sahada gezinenlerin yediği iki gol, ikinci yarı kim olduklarını hatırlayanların attığı iki gol.

Sivas deplasmanındaki kötü performansından sonra bu denli önemli bir maça yine Ali Turan ile başlayan Rijkaard'ı anlamaya çaılışıyorum ama bu hamleyi hiçbir mantığa sığdıramıyorum. Zira ilk yarı yenen iki gol de Ali'nin adamını kaçırması ve birinde Servet, diğerinde de Hakan'ın Ali'ye uymasıyla, tribünlerde soğuk duş etkisi yaptı. Maç içinde de Arda'nın Ali'ye olan tavrından, Ali'nin takımda işinin zor olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Servet, ilk golde adamını kaçırmış olsa da genel olarak iyi bir görüntü çizdi. Bunda rakibin sürekli top şişirmesinin de etkisi yok değil. Servet gibi bir adamdan kafa topu almak zor, ikinci yarıda hücumda da iki kafa vurdu biri doksanı sıyırdı, diğeri direkten döndü.

Kewell solda başlayınca mecburen ortaya geçen Arda maçın ilk bölümünde hiç yoktu. Yine yerinden olduğu için küstü sanırım. Daha sonra Serdar ile dönüşümlü kullandığı sağ kanatta bir şeyler yapmaya çalıştıysa da olmadı. Mustafa Sarp küçükken yeterince saklambaç oynayamamış olacak ki, sahada sürekli birilerinin arkasına saklanıyor. Aman bana top gelmesin de ne olursa olsun der gibiydi.

İlk yarı bittiğinde stadı terketmeyi düşündüm, açıkçası hiç umudum kalmamıştı. İkinci yarıya başlarken tribünden yükselen "bizler inandık siz de inanın, bizim için bu maçı alın" tezahüratına gülerek bakıyordum. İkinci yarının ilk düdüğü ile sahada başka bir takım vardı sanki. Sanki ilk yarı idareten 11 kişiyi sahaya çıkarmışlar, "abi siz takılın takım ikinci yarıya yetişecek." demişler. Ya da ilk yarı sahadaki Klark Kent'ti de ikinci yarı kıyafetini değiştirip Superman olmuştu. Sahanın her yerinde basan, koşan ve istekli bi takım vardı çimde. Bu istek ve hırs Kewell'ın pasında Baros'un ayağından golü de getiriyordu netekim. Bu maç, Kewell & Baros ikilisinin bu takımın hücumunda ne kadar önemli olduğunun ve yokluklarında geçen sene neden başarısız olduğumuzun özetidir bir anlamda.

Zora soktuğumuz turun ucunu tekrar yakaladık neticede. Maçın sonunda futbolcular forma değişirken, ilk yarı protesto için birbirine vuran eller bu sefer takımın geri dönüşünü alkışlıyordu. Ve herkesin ağzında aynı cümle; "böyle oynayın canımızı yiyin!"

Spon-sorun

Ligin şu yeni ismine ısınamadım bir türlü. Her ne kadar küçüklüğümüzde bahis adına tek oyun Spor Toto'yu çok oynamışsak da, demode ve bayağı durdu süper ligin önünde. Bu sponsorluk işleri  de bir tuhaf zaten. Turkcell'in sponsorluklardan elini eteğini çekmesi ile "Süper" ligimizin 9 takımı ilk maçlara göğüs reklamsız çıktı. %50 yapar bu. Marka değeri geyiklerinin döndüğü günlerde komik mi ironik mi bilemedim. Herkesin dilinde bi marka değeri sakızı, sündürüp duruyorlar. Süper Ligin yayın hakkı bilmem kaç milyon dolara ihale edilmiş (bu kısım , Galatasaray Sözlük yazarı bunu yazan tosun'un ilgi alanında, ben rakamlara çok takılmıyorum. elitim ne de olsa:)). Kulüplerin kasalarına bilmem ne kadar fazla para girecekmiş. Züğürt tesellisinden başka bir şey değil bu. Bu sene ilk defa bütün maçlar televizyondan naklen yayınlanıyor. Yani reklam verenler için bulunmaz fırsat aslında. Kulüpler reklam için istedikleri fiyatı indirmelerine rağmen ilk maçlara yarısı reklamsız çıktı. Bu mudur bu ligin marka değeri? Reklam vermeye değer görülmeyen bir lig. Şampiyonunun bile reklam alamadığı bir ligin marka değerinden bahsetmesin kimse. Çünkü yok öyle bir değer.

Ekleme: Göğüs reklamı olmayan takımları da yazalım bari, kafalarda soru işareti kalmasın.

Ankaragücü
Bucaspor
Bursaspor
Gaziantepspor
Gençlerbirliği
İstanbul Büyükşehir Belediyespor
Kasımpaşaspor
Kayserispor
Sivasspor

Bir Garip Fikstür

Aylardır beklediğimiz yeni futbol sezonu başladı. Ama ne başlama... Galatasaray çok sağlam bir tokat yiyerek başladı sezona. Silkelenip kendisine gelmesine vesile olmasını umalım. Gerçi fikstürü bu tokatla kurtulabilecek gibi değil. İlk üç hafta, sırasıyla; Sivasspor (D), Bursaspor ve Eskişehirspor (D). Son dönemde her üç takım da psikolojik olarak üstünlük kurmuş durumda üzerimizde. Sivasspor'la son beş senede deplasmanda oynadığımız maçlardan çıkardığımız tek galibiyet, şampiyon olduğumuz 2008'deki 5-3'lük maç. Bunun dışında ligde üç beraberlik, bir yenilgi; kupada da bir yenilgimiz var. Bursaspor'a karşı içeride şansımız tutuyor ama son şampiyon ve deplasmanda oynadığımız maçlardan gelen bir kendine güvenleri var sonuçta. Eskişehirspor'a ise, içeride dışarıda, oynadığımız son dört maçın üçünü kaybettik, birinde ise berabere kaldık. Bu fikstür ile üçte sıfırlık bir başlangıç sürpriz olmaz bana göre. Aman dilimizi ısıralım, n'olur n'olmaz...

Yıllara göre bu üç takıma karşı aldığımız skorlar:

2005-2006

Sivasspor - Galatasaray: 0-0
Es-Es ve Bursa ligde yok.

2006-2007

Sivasspor - Galatasaray: 1-1
Bursaspor - Galatasaray: 2-0

2008-2009

Bursaspor - Galatasaray: 2-1
Eskişehirspor - Galatasaray: 4-2
Sivasspor - Galatasaray: 2-0
Galatasaray - Eskişehirspor: 0-1

2009-2010

Galatasaray - Eskişehirspor: 1-1
Eskişehirspor - Galatasaray: 2-1
Galatasaray - Bursaspor: 0-0
Sivasspor - Galatasaray: 1-1

* Sadece puan kaybedilen maçlar yazılmıştır.

Sivasspor - Galatasaray

İlk elin günahı olmaz derler. Bu da o hesap; ilk maç, sıkıntılı deplasmanlardan biri ve puan kaybı... Takımın ışık vermediğini söylüyorduk zaten. Kalenin, savunmanın ve orta sahanın takviyeye ihtiyacı olduğunu körler bile görüyorken, hâlâ transferden ses olmamasının mantıklı bir açıklamasını taraftara borçludur yönetim. 

Takımlar sezona hazır mı acaba diye kendi kendimize sorarken asıl hakemlerin hazır olmadığını gördük bu akşam. Ceza yayında rakibini kündeye getiren Servet'e faulü çalamayan Abitoğlu, Neill'la er meydanına çıkan Mehmet Yıldız lehine bir faul uydurdu ve golü yedik. Önce Abitoğlu'nun sonra Ali Turan'ın gol. Aykut da üçüncü ortak. Ali Turan bu akşam bas bas bağırdı: "Ben bu takımın topçusu değilim." Gerçi, Sarp, Barış ve Ayhan varken arada kaynar sıkıntı olmaz. Orta sahadan bahsetmişken Cana'ya da değinip bu bahsi kapatalım. Cana, şu performansıyla, beğenmediğimiz Sarp-Barış-Ayhan üçlüsünden farklı bir futbolcu değil. Bu görüntüsünde yanında oynayan futbolcuların mutlaka etkisi var. Elano ya da - eğer yapılacaksa - transfer ile vites artırma ihtimali yüksek.

Arda millî takım forması giyince başka, Galatasaray forması giyince başka oynuyor. Kafam rahatken daha iyi oynuyorum gibisinden bir demeci vardı geçenlerde. Kaybetme stresi olmayan maçlarda rahat oynuyor gerçekten. Bunu ben de yapabilirim sanırım. Hiçbir iddiası olmayan bir maçta orta sahadan topu alıp kaleye gidip şutlamak zor olmamalı. Mental ve fiziksel olarak kendisini çok geliştirmiş bu açık. Top kendisine gelmeden bir sonraki hamlesi kafasında var ama kaybetme stresi yüzünden doğru yapacağı bir çok şeyi yanlış yapıyor.

Millî takımdan sakat dönen Sabri ve maç öncesi ateşlenen Serdar'ın yokluğunda sağ kanadımız felç gibiydi resmen. Emre Çolak bir çok pozisyonda kafasını kaldırmadığı için Kewell'ın yaptığı boş koşuları göremedi. Ali  Turan ise 6 aylık zaman kaybı. Serkan Kurtuluş'u tercih ederim şahsen. 

Sivas klasik Anadolu takımı taktiği ile çıktı maça. Kasaplarla oyunu çirkinleştirip, bulduğu kontralarla puan ya da puanlar koparma derdindeydi. Galatasaray'ın savunmasındaki 4'lünün 3'ü birden kötü olunca da istediğini rahatça aldı. Bu sene de ligin kasaplar ligi olacağını gördük bu maç sayesinde. Bari lige bir mandıra sponsor olsun da ligin adının hakkını versin. 

Yenik duruma düştükten sonra oynanan oyun tam bir rezaletti. doldur-boşalt ve panik maçı çevirme ihtimalimizi de sıfıra indirdi. Batdal girene kadar onca orta yapan takım, Batdal girdikten sonra çizgiye inmeyi unuttu resmen. Tamam kadro yetersiz ama sahadaki oyuncular oynayan kadroya göre oynamayı da bilmiyorlar. 

Yönetim bir kumar oynuyor ama bu kumarın kazananı olma ihtimalleri yok. Çünkü masa her zaman kazanır. İlk elin günahı olmaz dedik ama bu gidişle alacağımız galibiyetlerin Acemi Şansından öteye gitmesini beklemek hayalperestlik olur.

A Tribute to Michael Jordan

Majestelerinin jenerik olmuş bir çok hareketinin, dünyanın çeşitli yerlerindeki kız-erkek tüm basketbolculara ilham olmasını konu alan bir video. Tek kelimeyle muhteşem, "Let Your Game Speak".


Litvanya 77 - 80 Türkiye

Beko Supercup 2010 için Almanya'da bulunan 12 Dev Adam ilk maçından yenik ayrıldı. Sert savunma yapan iki takımın maçında oyun kuralları içinde sertliğe izin veren hakemler sayesinde kıran kırana bir maç izledik. Engin'den gelen sakatlık haberinden sonra point guard mevkisi için sıkıntıya düşeceğiz derken, bugün sakatlığı geçip oynayan Ender bu korkumuzun yersiz olduğunu gösterdi bize. Oyuna ilk girdiği anlarda biraz tutuk olsa da sonradan açıldı ve Dünya Şampiyonasında Kerem'le birlikte bu takımı en iyi şekilde oynatacaklarını gösterdi. Günün en başarılı ismi ise 17 sayı atan Sinan'dı. Özellikle üçüncü periyotta oyunda kalmamızı sağladı Sinan ama maçın sonunu iyi oynayamadığımız için kaybettik. Tanjevic yine tuhaf rotasyon denemelerinden örnekler sundu bize ama hazırlık maçı olduğu için görmezden geliyoruz. Dünya Şampiyonasında devam ederse kenarda sakladığım lafları salacağım üzerine. Eski dost Jasaitis'i görmek güzeldi. Avrupalı takımlara karşı kazanamıyor olmamız da ayrı bir ilgi çeken detay, Hırvatistan maçı ile bu gidişata son vermek hiç de fena olmayacak. Hırvatistan maçı bugün saat 22:00'de yine Spormax'ten canlı yayınlanacak.

Spor Toto Süper Lig

Yeni isim sponsoru ile 2010-2011 futbol sezonu yarın başlıyor. İlk bir kaç hafta isim ile ilgili alışma devresinden sonra eski sponsoru muhtemelen hatırlamayacağız bile. Benim hatırladığım, eskiden, bir önceki sezonun şampiyonu sonraki sezonun açılış maçını oynardı. Bu sene açılış maçı Sivasspor - Galatasaray. Acaba Bursa'dan gol haberi mi var? Sıktı artık bu espri de...

Sıcak ve nemli giden yaz maç saatlerini de etkiledi. En erken maç 19:30'da, 22:00'de bile maç var. Maça gidenler yatıya kalacak sanırım. Bu kadar geyikten sonra gönül verdiğimiz takım ne kadar hazır ona bakalım biraz:

Oynadığı iki ön eleme maçında taraftara güven veremedi Galatasaray. Sakatlar ve bir türlü gerçekleşemeyen transferler takımı etkiliyor doğal olarak. Galatasaray Sözlük'ten pilgrim güzel bir noktaya değinmiş. Demiş ki;

2009-2010 sezonuna 6'da 6 ile başlarken kadrosu şöyleydi: 

---------leo franco---------- 
sabri--gökhan--servet--balta 
-------sarp--ayhan------------- 
keita------arda---------kewell 
-----------baros----------------- 

2010-2011 sezonunda henüz transferlerini tamamlamadan çıkarabileceği kadro: 

-----------aykut-------------- 
sabri--neill--servet--balta 
--------sarp--cana--------- 
pino-----arda-------kewell 
--------baros---------------- 

*

keita dışında eksiği yok fazlası var. ama son yılların en heyecansız ve ümitsiz sezon açılışını yaşıyoruz.
Gerçekten de geçen sezona fırtına gibi giren takımdan kötü değil genel olarak bakıldığında. Kalede - kim ne derse desin Leo, Aykut'tan iyi kaleciydi - ve sağ açıkta kademe düşürmüşüz ama savunma ve orta sahada da kademe atlamışız. Normal şartlarda Sivas'ı rahat geçmemiz lazım.

Peki Sivas karnemiz nasıl? Sivas'ta oynadığımız son 6 maçtan 1 galibiyet çıkarabilmişiz, o da son şampiyonluğumuzu aldığımız 2008 senesindeki 3-5'lik maç. Aykut maçı verdikçe Arda ve Ayhan maçı çevirmişti. Bu maçın dışındaki kayıpların en büyük sebebi de zemindi aslında. Sivas'a bu havada gidiyor olmak avantaj demek isterdim ama yanlış bilmiyorsam Sivas'ta alttan ısıtma yapıldı. Artık buz pistinde oynanmıyor maçlar.

Diğer rahatlatıcı bir istatistik ise; Sivas'ın açılış maçlarındaki kötü performansı ve Galatasaray'ın son 10 senedir ilk maçlarda yenilmiyor olması.

Güzel futbol, az hakem hatası ve hak edenin kazanacağı bir sezon olmasını diliyorum. Tabi hak edenin de Galatasaray olması bir diğer dileğim.

NBA 2010 - 2011

Dünyanın en göze hoş gelen basketbolunun oynandığı NBA'de de 2010-2011 sezonu fikstürü açıklandı. 26 Ekim 2010 tarihinde oynanacak Boston Celtics - Miami Heat, Portland Trailblazers - Phoenix Suns ve Los Angeles Lakers - Houston Rockets maçları ile heyecan başlıyor. Konferans finalleri ve NBA finalini tahmin etmek çok zor olmayacak gibi görünüyor ama sürprizlere de hazırlıklı olmak lazım. Sezonun en ilgi çeken maçı-hiç şüphesiz-noel akşamı oynanacak olan Los Angeles Lakers - Miami Heat maçı olacak. Normalde iş-güç sebebiyle sezonda maç seyretmeyen beni bile uykusuz bırakacak bir maç. Kobe vs. LeBron-Wade-Bosh...

Müneccimlik yapıp, konferans ve NBA finali tahminimi de yazayım:

Doğu Konferansı Finali: Boston Celtics-Miami Heat
Batı Konferansı Finali: Los Angeles Lakers-Phoenix Suns(Hido'ya kıyak yapalım :))

NBA Finali: Miami Heat-Los Angeles Lakers(izlemek istediğim final bu tabi)

Basketball Hall of Fame



2010 yılının Hall of Fame yolcuları belli olmuştu daha önceden. 10-14 Ağustos tarihlerinde çeşitli etkinliklerle açıklanacak. Scottie Pippen ve Karl Malone da bu gururu yaşayacaklardan. Pippen'ı ekürisi "His Airness" anons edecekmiş. Beraber yıllarca başarıdan başarıya koşan ikili bir yıl arayla da olsa Hall of Fame'de de beraberler. Aynı gece 1992 A.B.D. Olimpik Milli Takımı(nâmı-ı diğer Dream Team) da anons edileceğinden çifte gurur yaşayacak Scottie. Dream Team ise NBA oyuncularından kurulan ilk olimpik takım olması ve 1992 Barcelona Olimpiyatlarında 8-0'lık galibiyet performansı ve bu maçlarda yakaladığı ortalama 43,8 sayılık fark ile Şöhretler Koridorundaki yerini alacak. A.B.D.'de bir haftalık bir şölen olarak düzenlenen bu tören keşke Türkiye'de yayınlansa da izleyebilsek.

Aynı gecede Hall of Fame'e katılacak diğer isimler ise şöyle:

Jerry Buss: 1979'dan beri Los Angeles Lakers'ın sahibi. Bu sürede 10 şampiyonluk ve 17 Batı Konferansı birinciliği kazandı Lakers.

Cynthia Cooper: Gelmiş geçmiş en başarılı kadın basketbolcu olarak biliniyor. Kolejde, WNBA'de, Pan Amerikan Oyunlarında, Olimpiyat Oyunlarında ve FIBA Dünya Şampiyonasında şampiyonlukları mevcut. Böyle bir koleksiyon başka kimde vardır acaba?

Robert "Bob" Hurley, Sr.: St. Anthony's High School ile 900'den fazla galibiyet kazanan bir koç. Dile kolay 900 galibiyet...

Dennis Johnson: NBA tarihinin en sert savunmacılarından. 14 yıllık kariyerinde 9 kez NBA savunma takımına seçilmiş. Üç ayrı takımla şampiyonluk yaşarken 1979 finallerinin MVP'si olmuş.

Gus Johnson: Beş kez All-Star, iki kez NBA savunma takımına seçilmiş merhum efsanelerden biri. 10 senelik NBA kariyerinde Baltimore Bullets'ı 5 kez play-off'lara taşımış, birinde de final oynatmış. Geç de olsa bu onur onun.

Maciel "Ubiratan" Pereira: Bir başka madalya avcısı. Ülkesi Brezilya'da "The King" olarak anılıyormuş. Bir dünya şampiyonluğu, bir ikinciliği, bir olimpiyat üçüncülüğü ve beş Güney Amerika şampiyonluğu yaşamış. São Paulo Ligi'nde de 11 kez mutlu sona ulaşmış. 2009'da FIBA Hall of Fame'e girmiş, şimdi sıra burada.

1960 A.B.D. Olimpik Millî Takımı: Dream Team'den önce Roma Olimpiyatlarında 8-0'lık galibiyet oranı ve 42,4 sayılık averaj ortalaması yakalamış başka bir efsane takım. 1984'ten beri Olimpik Şöhretler Koridorundalardı, yenisini eklemenin sırası gelmiş.

Beko Basketbol Ligi 2010-2011

Yeni sezon kuraları çekildi, fikstür belli oldu. 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası ile basketbola doymuş bir şekilde başlayacağız yeni sezona. Umarım basketbol kalitesi de üst düzeyde olur da attan inip eşeğe binmiş olma hissini yaşamayız. İlk hafta maçları şu şekilde belirlendi:


Banvit - Fenerbahçe Ülker
Efes Pilsen - Antalya Büyükşehir Belediyesi
Aliağa Petkim - Oyak Renault
Mersin Büyükşehir Belediyesi - Olin Edirne Basket
Bornova Belediyesi - Medical Park Trabzonspor
Türk Telekom - Beşiktaş Cola Turka
Galatasaray Cafe Crown - Erdemir
Tofaş - Pınar Karşıyaka


Maçlar 16-17 Eylül'de başlıyor. Bütün maçların yer aldığı fikstür ise aşağıda:

İlk yarı

İkinci yarı

Super Cup Turnuvası

Adidas İstanbul Cup'ta İran ve Yeni Zelanda'yı yenen ancak son maçta Sırbistan'a yenilerek ikinci olan 12 Dev Adam'ın sıradaki durağı Almanya. Burada Hırvatistan, Litvanya ve Almanya ile karşılaşacaklar. İki kolay rakibin ardından sert kayaya çarpınca afallayan Devlerin bu seferki rakipleri arasında öyle kolay lokma yok. Her ikisi de Avrupa'da birer ekol olan Hırvatistan ve Litvanya maçları seyir açısından zevkli geçmeye aday. Almanya ise en büyük kozu Dirk Nowitzki'den yoksun neler yapabileceğini test etmek isteyecek.

Engin Atsür'ün sakatlanması sonrası 1 numara rotasyonundaki sıkıntıyı gidermek adına Tanjevic için de çok önemli bir sınav olacak bu turnuva. Sırbistan maçında Sinan Güler'i denedi point guard mevkii için ama Sinan asla bir oyun kurucu olamaz. Adidas İstanbul Cup'ta yüzüne bakmadığı Evren Büker'e mecbur kalacak gibi görünüyor ama inat eder de oynatmazsa, ona söyleyeceklerim bende saklı.

Turnuvada sırasıyla 13 Ağustosta Litvanya, 14 Ağustosta Hırvatistan ve 15 Ağustosta Almanya ile karşılaşacak 12 Dev Adam, 16 Ağutosta Türkiye'ye dönerek 21-23 Ağustos tarihleri arasında Efes Pilsen World Cup 9'a katılacak. Almanya turnuvasının maçlarını izlemek isteyenler için maçlar Spormax'ten naklen yayınlanacak. İlk iki maç 22:00, son maç 20:00'de.

Related Posts with Thumbnails